31 Mayıs 2009 Pazar

En Büyük Hazine Mutlu Olabilmek

Ali, uzun yıllar boyunca dedesinden bir hikâye dinleyerek büyümüştü. Altın dolu bir sandık vardı ama bu sandığa ulaşmak için, 40'ar canlıya, 40 defa iyilik yapması gerekiyordu. Dedesinin vefatından sonra Ali, 3 yıl boyunca, kendini bu iyilikleri yapmaya adadı. 40 fidan dikti; 40 çocuk giydirdi; 40 hastaya koştu... Tam 39 defa 40'ar canlıya iyilik etti. 40'ıncı iyilik ne olur diye düşünürken, karşısına yaşlı bir adam çıktı. Ağır bir çuvalı taşıyordu. Hem ona yardım etti, hem de hikâyesini anlattı. Yaşlı adam, "Merak etme 40'ıncı iyiliğini sana bulacağım. Gel bu gece kulübede benimle kal" dedi. Ona yatacak yer, biraz da yiyecek verdi. Ertesi gün, aynı çuvalı sırtlayarak kasabada dolaşmaya başladılar. Evlerin kapısının önüne gelindiğinde, çuvaldan çıkarttıkları bir paketi bırakıyorlardı. Her pakette kitap vardı. Ama her eve, orada oturan kişinin ihtiyaç duyduğu kitaplar bırakılıyordu. Kalbi katı olan bir adama merhametle ilgili, cimri bir kadına cömertlikle ilgili, sakat bir çocuğa hayatın güzelliklerini anlatan kitaplar verilmişti.
Yaşlı adam, Ali'ye "İşte" dedi, "40'ıncı iyiliğini de yaptın. Şimdi al bu anahtarı, dün gece kaldığımız kulübenin yanında, dedenin sana bahsettiği hazine gömülü."
Ali koştu, gitti; toprağı kazdı, altın dolu sandığı buldu. "İşte mutluluk bu" diye düşündü. Kendisine güzel ve büyük bir ev aldı; arabalar... tatile çıktı, dünyayı dolaştı. İlk günlerin heyecanı geçtikten sonra, bir türlü mutlu olamadığını hissetti. Memleketine döndü, o yaşlı adamı buldu. "Canımın istediğini alınca mutlu olacağım diye düşünmüştüm ama yanılmışım"
Yaşlı adam gülümseyerek Ali'nin sırtını sıvazladı: "Geçtiğimiz yıllardaki hayatını hatırla. Hep iyilik yapıyordun. Her ağlayan yüzün gülmesine, her ihtiyaç sahibinin ihtiyacının giderilmesine vesile olduğunda kalbinde beliren duygu sence mutluluk değil miydi? Aslında deden, hazine derken, bunu anlatmak istemişti. Ancak iyilik yaparak mesut olabilir, çevrene faydan dokundukça yüreğinde mutluluk hissedersin. Kulübede bulduğun altınların dedenle bir ilgisi yoktu. Bana hikâyeni anlatınca, mutluluğun sırrını kavraman için böyle davrandım."
Ali, gerçek mutluluğun bir başkasının gülümsemesinden geçtiğini bu şekilde anlamış oldu.

Seni Öyle Çok Seviyorum ki

Karşımdasın elimi uzatıp dokunabiliyorum sana
Ne büyük mutluluk bu
Gördüğüm en güzel şeysin
Senden öte tanımladığım başka hiç bir şey yok
Herşey senin adınla anılıyor benim dünyamda
Bütün çiçekler sen, bütün yıldızlar sen...
Bir sanat eserisin, bakmaya doyamadığım.
Tanrının bana armağanısın,
Ve artıyor her geçen gün sana hayranlığım.
Yüzünde kuşlar, gözlerinde hayatın ta kendisi var.
Öyle gerçeksin ki...
Gözümü açıyorum sen, kapıyorum sen..
Hiç bitmeyen serüven
Günümün en keyifli anı,
Uykumun en tatlı rüyası
Seni soluyorum, havadasın
Seni kokluyorum, doğadasın
Hele şimdi sonbaharsın ya da sonsuz bahar.
Seni yaşıyorum, canımdasın, canımsın
Sarılsam sana bin yıl geçse
Bir an bile ayrılmasak.
Ten tene yürek yüreğe
Sonsuz baharın en aşk dolu iki yaprağı olsak
Ağaç ağaç gezip, yeşersek açsak
Yere düşsek, kalksak...
Seni bilsem, bir tek seni
Seni görsem bir tek seni
Sesin sarhoş etse beni..
Öyle içimdesin ki
Bir saniye iste benden
Sensiz geçirdiğim veremem...
Sensiz geçecekse geçmesin zaman istemem...
Seninle yeniden doğdum, yeniden doğuşun kanıtıyım ben
Öyle aklımdasın ki...
Ah, sensiz kalmıyor muyum bazen
Yıkasım geliyor gördüğüm bütün duvarları.
Ardında seni bulurum diye
Ne ayrı koyduysa bizi, zaman ya da yollar
Bir kalemde silesim geliyor...
İsyanım taşıyor, kendi öfkemden korkuyorum..
Ve kavuşmak...
Bunu düşünmek içimde kırılmış tüm aynaları tamir ediyor
Mavi bir yağmur başlıyor, ıslanıyorum
Maviye boyanıyorum
Öyle özlüyorum ki
Sen ol, hep ol, benimle ol, bende ol...
Sendeyim ben, yüreğimi koydum yüreğinin üzerine..
Aşk bu başka isim arama.
Hem de en koyu, en deli, en tutkulu...
Öğreneceğim çok şey var sana dair...
Bilmediğim çok şey var
Ama bir şeyi öyle iyi biliyorum ki...
Seni öyle çok seviyorum ki...

Mehmet Çoşkundeniz

Gittin

Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...
Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...
Gittin...
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
Anlatamadım...
Gittin...
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
Ürperdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım.
Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım...
Gittin...
Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk
Zaman bitecek ve sen gidecektin
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...
Gittin...
Bir şey söyledin mi giderken?
"Kal" dememi istedin mi?
Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyorduki.
Duyamadım...
Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...
Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...
Gittin...
Bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
Bil ki; seni Unutamadım..

Mehmet Coşkundeniz

29 Mayıs 2009 Cuma

Ertelenen Sevdalar

Beni her ölüm etkiler...
Tanımasam bile üzülürüm yitirilmiş ümitlere...
Hiç gerçekleşemeyecek ideallere...
Yaşanmamış sevgilere üzülürüm...

Bu yüzden korkarım yaşamı ertelemekten...
Ne yapılması, ne söylenmesi gerekiyorsa
Söylenmeli, yapılmalı...
Seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin,
Sevdanızı bugün yaşayın...
İşinizde yapılacak ne varsa bir an önce yapın...
Yarın çok geç olabilir...
Bir anda bitebilir...
Her şey yaşamak için acele edin bence...
Kısa yaşamışlıklar, yaşamamışlıklardan daha iyidir...
Geriye dönüp baktığınızda "KEŞKE" ler çoğunlukta olmasın...
Uzun vadeli hedefler için bile
Bugünden harekete geçmelisiniz...
Yarınlar çok uzakta olabilir...
Daha okulda başlamıyor muyuz ertelemeye yaşamı...
İlk hedef kolej, sonra üniversite
Hep yarına yatırım bugünü...
Sonra yaşamamacasına...
İşe gireyim sonra...
Evleneyim sonra...
Çocuklar büyüsün sonra...
Emekli olayım sonra....
Sonra...
Sonra..
Sonra....
Bir sürecin başında, ortasında yaşam her an sona erebilir...
Sonrası olmayabilir...
Fedakarlıklar güzel ama...
Unutmayalım "herkes kendi hayatını yaşar"
İnsanlar yaşadıkça yaşlandığını düşünür,
Aslında insanlar yaşamadıkça yaşlanır...

Tayfun Taliboglu

Sen Yoksun

sen yoksun
deniz yok
yıldızlar arkadaşım
ya bu gece harika bir şeyler olsun
yahut bir bomba gibi
infilak edecek başım

ağzımda eski mısralar uzanıp kalmışım
istanbul minareler odamda gibi
gökyüzü temiz ve parlak
işte kolkola girmiş en mesut günlerimiz
muhalif bir rüzgar karşı sahilden

fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz
havada kanat sesleri
ve çılgın kokular

deniz yok
yıldızlar uzaklaşıyor
ben yine yalnız kalıyorum
istanbul minareler kaybolmuş
sen yoksun

Atilla İlhan

O Gece Sen Gidiyordun

O gece sen gidiyordun
Yıldızlar bir bir düşüyordu
Günlerden bir yaz gecesi
Ama kalbim üşüyordu

O gece sen gidiyordun
Bir aşk daha bitiyordu
Buz gibiydi ellerin
Ayakların titriyordu

O gece sen gidiyordun
İçimde dağlar yıkılıyordu
Sanki bütün mermiler
Üzerime sıkılıyordu

O gece sen gidiyordun
Yollar sana küsüyordu
Yüreğimde bir ihtilal
Dudaklarım susuyordu

O gece sen gidiyordun
Oysa gölgen duruyordu
Kimsesizdim pencereme
Binlerce sen vuruyordu

O gece sen gidiyordun
Yeni bir son başlıyordu
Gururum direnişte
Duygularım çıldırıyordu

O gece sen gidiyordun
Bütün denizlerim yanıyordu
Böyle bir ayrılığa
Ölü kuşlar ağlıyordu

O gece sen gidiyordun
Ama kimse bilmiyordu
Olacak şey miydi bu
Dünya hala dönüyordu
Hayat devam ediyordu!

Ahmet Selçuk İlkan

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Evlilik Sınavı

Stephan Elliott’un yönettiği ve Jessica Biel, Colin Firth, Kristin Scott Thomas ile Ben Barnes’in oynadığı Evlilik Sınavı (Easy Virtue), 29 Mayıs 2009’da Medyavizyon Film dağıtımıyla r Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
John, tatil için gittiği Fransa’da Larita ile tanışır ve evlenirler. Ev bulana kadar John’un annesinde kalmaları gerekir. Gelin ve kayınvalidenin karşılaşması zor geçecektir. Kayınvalide Veronice her fırsatta Larita’nın geçmişi ve karakterinin kötü yanlarını ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Larita ile Veronica arasında çıkacak çatışmada zekâlar yarışacaktır.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

Donmuş Irmak

Courtney Hunt’ın yönettiği ve Melissa Leo, Misty Upham, Michael O'Keefe ile Mark BooneJunior’ın oynadığı Donmuş Irmak (Frozen River), 29 Mayıs 2009'da Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Kanada’nın Amerika sınırına yakın bir yerde, hayatlarını güçlükle yürütebilen iki kadın, ayakta kalabilmek için yasadışı göçmen taşıma işine bulaşırlar. Sınırı oluşturan ve kışları donan bir ırmağı, eski bir kamyonetle geçerek zor durumda göçmenleri taşıyan iki kadın karşı kıyıya yaptıkları her seyahatın, son seyahat olacağına kendilerine söz verirler ancak işler plânladıkları gibi gitmez.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Shakespeare'den

Korkusundan devamlı endişe içinde yasayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür.
Ve der ki,
"Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardim edemem."
Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor :
"İnsanların çoğu...
Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için..."
Durma üz kendini üzebildiğin kadar, hatalarını düzeltecekse.
Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını.
Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse...

Alman Yazar

Lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir bitince, sınıfa dönüp;"Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe yazmıştır" diyen hocaya "Niye, kağıt bulamamış mı?" cevabını veren arkadaşı, yıllar geçti ama hatırladıkça hálá gülüyorum...

Tahmin

Eve sabaha karşı gelen koca: "Hayatım, tahmin et ben neredeydim?"
Karısı: "Çok kolay tahmin ediyorum ama yine de gel sen yol boyu tasarladığın kendi hikayeni anlat!.."

Çare

Çok israf eden birisi, Sokrat'a gelip, hiç parası kalmadığından dert yanmış ve biraz borç para vermesini istemiş.
Sokrat adama şu cevabı vermiş: "Masraflarınızı kısarak, kendinizden borç alın..."

Revü Kızlarıyla İlgili İş

Adamın biri iş bulmak için İstanbul'da ilgili kuruma müracaat etmiş. "Evet bir iş var" demiş ilgili memur: "Revü kulübü birini arıyor... Tüm yapılacak iş kızların soyunmasına, giyinmesine yardım etmek, sahnede güzel görünmelerini sağlamak için çıplak vücutlarını bebek yağı ile yağlamak, göğüslerinin ucuna parlak küçük yıldızlar yapıştırmak falan..."
"Uhmm, çok iyi, yani harika. Hemen başvurmak istiyorum" demiş adam."Tamam... O zaman sabah yedide Adapazarı'nda olabilir misiniz?"
"Neden? İş Adapazarı'nda mı?"
"Hayır, İstanbul'da ama başvuru kuyruğunun sonu orada!.."

24 Mayıs 2009 Pazar

Kadının Fendi

Üç erkek ormanda yürürken, vahşi bir nehir görürler. Karşı kıyıya geçmek isteyen erkeklerden birincisi, dizlerinin üstüne çöker ve Tanrı'ya dua eder: "Bana güç ver" diye yakarır. Birdenbire kendisini son derece güçlü kuvvetli hisseder ve nehrin karşı kıyısına geçebilir; ama 2 saat boyunca dalgalarla boğuşmak zorunda kalmıştır. İkinci erkek, Tanrı'dan hem güç, hem de karşıdan karşıya geçmek için bir araç talep eder. Tanrı ona bir tekne verir. Birkaç kere teknenin alabora olma tehlikesi belirir ama sonunda hedefine ulaşır. Üçüncü erkek, hem güç ister, hem araç, hem de zekâ. Tanrı, erkeği bir kadına dönüştürür; kadın haritaya bakar, nehrin biraz yukarısına doğru yürür ve köprünün üzerinden karşıya geçer.

Kardelen ve Hercai Menekşe

Yıllar önce, birbirini çok seven iki çiçek varmış. Erkek çiçek, sevgilisinin baharda açan binlerce çiçek arasında yer almasını istemiyormuş. Çünkü onu, çok kıskanıyormuş. "Ben" demiş, "Kışın açmak istiyorum. Seninle, soğuk havada buluşalım. Böylece, birbirimize daha yakın olabiliriz."
Bahar bitmiş, yaz geçmiş, kış gelmiş. Erkek çiçek, karın bir yorgan gibi kapladığı toprağı delerek yeryüzüne çıkmış. O beyazlık içinde, göz kamaştıran renklere sahip olan sevgilisini aramış ama bulamamış. Ümidini yitiren erkek, bir süre sonra üzüntüsünden boynunu eğmiş, kurumuş gitmiş. O günden sonra, dondurucu soğuğa bile aldırmadan karların içinde açan çiçeğe "Kardelen" ve ona sadık kalmayıp, aldatan çiçeğe de "Hercai" ismi verilmiş.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Bilesin

İster at ateşe kendi elinle,
Dilersen emek ver yücelt sevginle,
Seninle ağlayıp yine seninle,
Gülmeye hazırım, bunu bilesin! ..

Kim demiş günah, kim demiş ayıp?
Sensiz geçen gündür en büyük kayıp,
Fizan’da olsan da seni arayıp,
Bulmaya hazırım, bunu bilesin! ..

Senden yana kullanırsam reyimi,
Kim çıkar karşıma, Bolu beyi mi?
Varımı yoğumu her bir şeyimi,
Bölmeye hazırım, bunu bilesin! ..

Sevdim ben bir kere çileli hâli,
Nasip etmese de Mevlâ visâli,
Bu sevdâ uğrunda yaprak misâli,
Solmaya hazırım, bunu bilesin! ..

İnmek gerekirse daha derine,
Yanında prenses ne ki, peri ne?
Vallahi billahi senin yerine,
Ölmeye hazırım, bunu bilesin! ..

Mümtaz Beğen

22 Mayıs 2009 Cuma

Sevdamız Bir Umutlu İmkansızlık

Zemheri soğuğundayım yarim
Sensizliğin pençesindeyim
Bir adım ötesindeyim ellerinin
Bir anlık zamandır sesinin uzaklığı
Ellerim uzansa yakalayamaz ellerini
Yürek verir de kendini duyamaz sesini
Bir başka dünyadasın sevgili
Seyran olmuşsun gözlerime yar
Seyrederim seni uzaklardan
Umutlu bir imkansızlıkla beklerim
İstekli bir beklentisizlikle severim
Nasıl anlatsam yarim derdimi
Haykırırım ismini
Dağ duyar
Taş duyar
Gök duyar
Bilirim hissedersin sen de yarim
Duyamazsın ama beni
Bilirsin uzaklardayım ben
Yüreğinde yaşatırsın sevgili beni
Gözyaşların akar sessizce
Bilirsin hissederim gözyaşlarını
Ama tutamam ellerimle
Silemem gözyaşlarını dudaklarımla
Bilirsin sevgili
Mesafeler değildir bizi ayıran
Bir kuş olur uçardım yine sana
Bir rüzgar olur eserdim senden yana
Yağmur olur yağardım sana
Guneş kavurmaz yüreğimi
Bilirsin çöllleri aşardım da gelirdim sana
Bilirsin mesafe tanımaz bu sevda
Bilirsin imkansızlıklardır bizi ayıran
Sen ve yüreğin kalırsınız başbaşa
Ne yere koyacağını şaşırırsın sevdanı
Kimle konuşacağını bilemezsin
Bilirsin düşlerine girer de dinlerdim seni
Sana kendimi verirdim de yoldaşlık ederdim sana
Bilirsin uzaklıklar değildir bizi ayıran
Bilirsin çaresizliklerdir yollarımızı bağlayan
Yureğin daralır
Gözlerin kısılır
Bir acı duyarsın sevince benzer
Bir yara olur imkansızlıklar yüreğinde
Bilirsin lokman hekim gerekmez
Bilirsin ilaç kar etmez
Bilirsin bir sevdalı sözcüğün yüreğindedir dermanın
Bilirsin sevdalı bir bakışın sevecenliğindedir çaren
Bilirsin bir anlık çalınmış sevişmelerdedir canın
Ah sevgili ah
Ahlar düşer dillerden sevdamıza dair
Bilirsin bir imkansız sevdadır bu
Bilirsin zamandan çalınmış bir andır buluşmamız
Yaşamın bir armağanıdır bu sevda bilirsin
Bir armağandır bu sevda imkansızlıklar içinde yaşansa da
Bilirsin sevgili bu sevda yaşanmamıştır kimselerce
Bilirsin belki yaşanmayacaktır bir daha
Bilirsin umutlu bir imkansızlıktır bu aşkın adı
Bilirsin de yüreğine söz geçiremezsin yine de
Yürek kanatlanmış sevene doğru
Yürek ne mesafe tanır
Ne de imkansızlıklar
Bırakırsın kendini yüreğinin sesine
Yureğin taşır seni aşkın denizine

Gassan Satar

Sen Aklıma Gelince

Çıksam,
Çıkıp gitsem uzaklara,
Burdan çok uzaklara,
Yine yanımdasın ya, burkulur içim..
Hani sen gider gidersin de
Evler,köyler durur ya orda,
Akşamsa kuşlar göçer,
Işıkları yanar evlerin,
Bir hüzün çöker ya hani
Karanlık iner dağlara..
Buğulanır gözlerim,burkulur içim..
Kaçsam,
Kaçıp bağırsam dağlara,
Feryadım yine sen olursun ya,
Burkulur içim...
Hani bağırsan da çıkmaz sesin
Uyansam bitse bu karabasan dersin,
Bir gülüş, bir dokunuş arar yüreğin..
Uyanır bakarım yoksun,
Boğulur sesim...
Girsem,
Girip yıkansam sulara,
Buz gibi denizlerde yanar,
Etim cayır cayır seni bağırır ya
Burkulur işte o zaman içim...
Aksini görüp sularda
Sarılır kucaklarım hayalini...
Koşsam,
Koşup karışsam kalabalığa,
Gürültülü, cıvıl cıvıl,
Işıl ışıl vitrinler
Gidenler gelenler.
Telaşlı koşarak yürüsem,
Sanki bir yere yetişecekmişim,
Aceleymiş işim,
Bekleyenim varmış gibi hani...
İçim burkulur yine
Sen gelirsin aklıma.
Ayaklarım ağırlaşır gitmez...
Buluşurmuşuz seninle
Dediğimiz yer ve saatte.
Özlermişiz,
Elele yürür gülüşürmüşüz.
Çok şeyimiz olurmuş konuşacak,
Kimseyi görmezmiş gözlerimiz.
Dünya durur, seyreder
Yollarımız gül olurmuş ya hani,
Dertler tasalar biter,
Simit alır yermişiz
Dilenciye para verirmişiz hani,
İçim burkulur, burkulur içim...
Düşsem,
Düşüp yatsam yataklara,
Sen gelirsin yine aklıma...
Hani çocukmuşuz, hasta olmuşuz
Gözlerimiz baygın, buğulu
Yanaklarımız al al, ateşli,
Dışarda oyunlar oynanır neşeli
Kalkamaz yataktan
Kesiliriz ya iştahtan hani...
Öyle işte, boynum bükülür
Sen gelirsin aklıma öksüz, yalnız
Bakarım camdan, yoksun
Burkulur içim....

Nurdan Ünsal

21 Mayıs 2009 Perşembe

Arkadaşımın Aşkı

Howard Deutch’un yönettiği ve Dane Cook, Kate Hudson, Jason Biggs ile Lizzy Caplan’ın oynadığı Arkadaşımın Aşkı (My Best Friend’s Girl), 22 Mayıs 2009'da Tiglon Film dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Birkaç haftalık flört döneminden sonra Dustin, kız arkadaşı Alexis’in kendisinden uzaklaştığını fark eder. Onu tekrar kazanabilmek için en iyi arkadaşı Tank’in yardımına başvurur. Tank, kadınları önce baştan çıkartıp sonra adeta delirterek ayrılma konusunda ustadır. Sevgilisi tarafından terkedilmiş erkeklerle anlaşır; çünkü onunla ilişki kuran kadınlar eski sevgililerine dönerler.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

Hadigari Cumhur

Harun Özakıncı’nın yönettiği ve Harun Özakıncı, Duygu Urak, Serhat Saylan ile Ersin Aycan’ın oynadığı Hadigari Cumhur, 22 Mayıs 2009'da Cinegroup dağıtımıyla Metafor Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Bodrum yöresinde tek geçim kaynağı olduğu için, zeytinlik ve portakal bahçelerini erkek çocuklarına, bataklık olduğu ve işe yaramadığı içinde deniz kenarlarını kız çocuklarına devrederlerdi. Yörede patlayan turizm, damatların ve kayınbiraderlerin kaderini değiştirdi. Yabancı turizm acenteleri ile anlaşan damatlar, eşlerinin arazilerini beş yıldızlı otellerle donattılar. Kayınbiraderler ise evden bozma pansiyonlarda kaldılar.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
Kamera Arkası

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Seviyorum Seni

Seviyorum seni
Ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
Neyin nesi belirsiz
Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
Denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
İçimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

Nazım Hikmet

Sorarlarlarsa Sevgiyi Beni Anlat Onlara

Sevgi nedir, bilir misin?
Söyleyebilir misin sorsalar?
Satırlara döker de
Yazar mısın evreni?
Anlatabilir misin mısralarda
Yaşatabilir misin sevgiyi?
Sen; sevgi nedir, bilir misin
Bilir misin sevgimi?

Nedir sevgi, bilir misin?
Karşılıksız koşmak yıldızlara
Gözlerinde yansıtırken her an
Katlanmak onsuzluğa…
Nedir sevgi, bilir misin?
Işık saçmak yarına,
Almadan verebilmek
Güven olmak adınla.

Sevgi; yorulunca döşek,
Gerekince destek olmak,
Acılarla dolduğunda
Yastık olmak başına.

Gözlerin görmese hiç
Gözlerin olamam mı?
Ellerin tutmasa hiç
Ellerin olamam mı?
İsterse bedenin kolsuz bacaksız olsun.
Seni saran kollarım sana kol olamaz mı?
Gideceğin her yere bacaklarım taşımaz,
Atacağın adımlar benimle olamaz mı?
Sevgi budur, işte bu, sevgi benim karşında,
Uzanıp da tutuver, sevgi benle yanında.
Sendeki eksikleri görmemi istemezsen
Atarım gözlerimi, atarım ellerimi.
Yine de yetmez dersen, her şeyim senin olsun.
Ben sevgiyim, sevgi ben, beni anlat sorana…

Günay Tulun

Sevmek

Sevmek...Delicesine, deliler gibi sevmek!
Kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek.

Bir çocuk inancıyla inanarak, kanarak
Ve bir günahkar fani azabıyla yanarak,

Hep onu arayarak baharda, yazda, kışta;
Nihayet "Büyük Sır"ra ulaşmak bir bakışta.

O bakışta okumak aşkın büyük adını,
Hep o büyük bakışta bulmak var olmanın tadını.

Sevmek: Hasta anneyi, altın başlı yavruyu,
Baharı, yıldızları, göğü, güneşi, suyu...

Yürekten kopan ince bir ahı, sever gibi,
Sevmek...Toprağı sever, Allah'ı sever gibi!


Halide Nusret Zorlutuna

Kara Sevda

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlere yandığının resmidir.
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

Dünya bir yana, o hayal bir yana;
Bir meşaledir pervaneyim ona.
Altında bir ömür dönedolana
Ağladığım yer penceresi midir?

Bir köşeye mahzun çekilen için,
Yemekten içmekten kesilen için,
Sensiz uykuyu haram bilen için,
Ayrılık ölümün diğer ismidir

Cahit Sıtkı Tarancı

Sevmek Güzel

Yansan bile üzülme sevgi denen ateşte;
Sevmeği bilen insan Allahına kul olur.
Çok sevmek ve sevilmek, yaşamak budur işte;
Soğan ekmek yesen de lokmaların bal olur.

Sevişen gönüllerde katmerli açar güller,
Sevinç sarkısı söyler sevda dolu gönüller,
Seversen insanları taşlı, dikenli yollar
Mutluluk menziline ulaşan bir yol olur.

Dikenleri ayrı tut, sakın güllere katma,
Gönül sevgi içindir, sakın kinle uyutma,
Kırılsan da, sevenle, sevmeyeni bir tutma
Sevenlerin dünyada mutluluğu bol olur.

Mehmet Bozkurt Esenyel

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Martılar ve Aşk

Fakir delikanlı, güzel prensese tutulmuş. Ama kral bunu fark edince, delikanlının ölüm fermanı çıkmış. Prenses, babasına yalvarmış yakarmış, sevdiğinin hayatını kurtarmış ama âşık genci uzak bir adaya sürmüşler ve onu orada yalnız yaşamaya mahkûm etmişler. Fakir delikanlı, aşkını kâğıtlara dökmüş, martılarla paylaşmış. Sonunda, martılar bile bu aşkın büyüsüne kapılıp, genç adamın yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar. Mektuplardan biri kralın eline geçince, çok etkilenmiş. Hayvanların bile anladığı bu aşka karşı, acımasız davrandığı için kendi kendisini suçlamış ve sevdiğine kavuşsun diye, o ıssız adaya bir gemi göndereceğini kızına müjdelemiş. Prenses, babasının yumuşadığını, artık birlikte olabileceklerini ve bütün martıları da düğününe davet ettiğini anlatan bir yazıyı kaleme alarak, bir martıya teslim etmiş. Ama martı, yolda rastladığı diğer martılara, herkesin düğüne davetli olduğunu söylemek üzere gagasını açtığında, mektup denize düşmesin mi! Martılar, hepsi bir arada mektubu aramaya başlamışlar; fakat bir türlü bulamamışlar.
Ya delikanlı ne yapmış? Ne sevdiğinden bir mektup alabilmiş, ne de yazdığı mektupları göndermek için bir tek martı bulabilmiş. Martılar, biraz ötede uçuyorlar ve denizin üstünde pikeler yaparak mektubu arıyorlarmış. Prensesin, kendisini unuttuğunu ya da istemediğini sanan delikanlı, "Bu yüzden martılar yanıma gelmiyor" diye düşünmüş ve o ıssız adada yüksek bir kayalıktan denize atlayarak intihar etmiş. Maalesef kralın gemisi adaya ulaştığında fakir gencin soğuk bedeniyle karşılaşmışlar.
İşte o gün bugündür, martılar hep denizin üzerinde uçar. Mektubu bularak, paha biçilmez o sevgiyi geri getireceklerini sanırlar.
Bir gün, bir beyaz martı gözünüze iliştiğinde, bu güzel aşk hikâyesini hatırlayın ve bir sevdiğiniz varsa, ona ulaşıp, aşkınızı fısıldayın.

Zengin Olmak

Temel ve Dursun para kazanmak için geldikleri İstanbul'da dolaşırken bir dükkan görmüşler:
"Pantolon 5 TL, Gömlek 2,5 TL, Palto 10 TL"
Temel'de şimşek çakmış; "Ula Tursun, bu fiyatlar harika, biz şimdi buradan 100 tane pantol, 100 tane gömlek, 10 tane palto alsak, Trabizon'a dönsek, bunları en az 3 katı fiyatına satar zengin oluruz daaa..."
Dalmışlar dükkana... Temel hemen a tılmış:
"Bana 100 tane pantol, 500 lira eder, 100 tane gömlek, 250 lira eder, 10 tane de palto, 100 lira eder... Alın şu 850 lirayı yükleyin arabaya."
Dükkan sahibi sormuş; "Siz Laz mısınız?" Temel bozulmuş; "Nerden anladın daaa?"
Dükkan sahibi gülümseyerek yanıtlamış;
"Kardeşim bakmadınız mı? Burası kuru temizleme dükkanı"

Yüzük ve Küpe

Kuyumcuya giren kadın; "Şu nikah yüzüğünü kesip bana bir çift küpe yapar mısınız?" diye sormuş. Kuyumcu yüzüğü eline alıp bakmış, yüzüğün üstünde "Seni seviyorum" yazıyormuş. Kuyumcu; "Hanımefendi neden bu yüzüğü kestirmek istiyorsunuz. Belli ki bir hatırası var" diye sormuş.
Kadın; "Bu benim nikah yüzüğüm, kocamdan ayrıldım, şimdi küpe istiyorum. "Seni" kelimesi küpenin bir tanesinde, "seviyorum" kelimesi de diğerinde olsun."
Kuyumcu yine sormuş; "Neden acaba?"
Kadın; "İleride böyle cümlelerin bir kulağımdan girip diğerinden çıkacağını unutmamam için."

17 Mayıs 2009 Pazar

Benim İçin

Getirilmese dahi bunlar hiç dile,
Cilve benim için, naz benim için.
Seninle birlikte bir ömür bile,
Vallahi billahi, az benim için.

Baştan aşağıya sevgiyle dolmak,
Bu sevgi uğruna sararıp solmak,
Senin tarafından sevilmiş olmak,
En büyük mutluluk, haz benim için.

Kederli geçti mi gecen gündüzün,
İnan beni sarar sende ki hüzün,
Sıkıntın bitip de güldü mü yüzün,
Mevsimler hep bahar, yaz benim için.

Dahasını boş ver şurası kesin,
Çökerim duyulmaz oldu mu sesin,
Böyleyim gülüm kim ne derse desin,
Seni candan sevmek, farz benim için.

Ne düşünürlerse düşünsün eller,
Gerçektirler amma, sebep değiller,
Okuduğun dahil bütün şiirler,
Sadece halimi, arz benim için.

Mümtaz Beğen

Bir 14 Şubat Şiiri

Ne yaptım ki sana gözümün feri,
Döktürdün Şubatta bana bu teri,
Yanlış söz dedim de sözümü geri
Almam mı gerekir, niyetin bu mu? ..

Diyorlar ki bana bir hiç yerine,
Hayır demez hatun kişi erine! ..
Sırrı çözmek için daha derine
Dalmam mı gerekir, niyetin bu mu? ...

Sabrımı sınadın, denedin lafta,
Yıl on iki aydır, ay da dört hafta,
Gönlünde yerim yok, sürekli rafta
Kalmam mı gerekir, niyetin bu mu? ...

Yeminime güven sözüme inan,
Yalnız sensin benim derdime derman,
İkna olman için aleme ferman
Salmam mı gerekir, niyetin bu mu? ..

Haydi göster artık elden farkını,
Meramın yormak mı adı saklını,
Gayret edip bir kez daha aklını
Çelmem mi gerekir, niyetin bu mu? ..

Bilirsin yorulmam hatta acıkmam,
Yanlış ise yola en başta çıkmam! ..
Doğrusunu söyle, usanıp, bıkmam
Yılmam mı gerekir, niyetin bu mu? ..

Susuyorsun hâlâ nedir nedeni,
Yeni mi tanıdın sanki sen beni,
Vurduğun yer olan kalbimden seni
Silmem mi gerekir, niyetin bu mu? ..

Gösterdi mi takvim on dört Şubatı,
Asıyorsun birden gülen suratı,
İllâki her sefer geçip sıratı
Gelmem mi gerekir, niyetin bu mu? ..

Anla beni lütfen ey gözü karam,
Hem sırası değil, hem de yok param,
Düşüp ardın sıra seni aramam
Bulmam mı gerekir, niyetin bu mu? ..

Tamam, ruhum kölen, emrinde tenim,
Farzet ki sen bensin, ya da ben senim,
Her seferinde yine kapıyı benim
Çalmam mı gerekir, niyetin bu mu? ..

İşin yoktu güya kinle nefretle,
Ezim ezim ezdin türlü külfetle,
Üç günlük dünyada her gün hasretle
Dolmam mı gerekir, niyetin bu mu?

Gül gibi gönlümü daldan koparıp,
Saklarsın sanmıştım özenle sarıp,
Her geçen gün biraz daha sararıp
Solmam mı gerekir, niyetin bu mu? ..

Bu ayrılığa ben olsam da sebep,
Bu mudur büyüklük, bu mudur edep,
Saçımı başımı tutam edip hep
Yolmam mı gerekir, niyetin bu mu? ..

Kalmadı vallahi ağzımda tat,
Ne keyfim var şimdi ne gönlüm rahat,
Zaten Mecnun'undum, şimdi de Ferhat
Olmam mı gerekir, niyetin bu mu? ..

Sordum ululara, nice âlime,
Rastlanmamış senin gibi zâlime,
Yoksa ağlanacak garip halime
Gülmem mi gerekir, niyetin bu mu? ..

“Teşekkür” diyorsun bir de giderken,
Demek ki aslında bu vedâ erken! ..
Uzun yıllar mutlu yaşamak varken
Ölmem mi gerekir, niyetin bu mu? ..

Mümtaz Beğen

O ve Ben

Sana koşuyorum bir vapurun içinden
Ölmemek delirmemek için;
Yaşamak; bütün adetlerden uzak
Yaşamak.
Hayır değil, değil sıcak
Dudaklarının hatırası,
Değil saçlarının kokusu,
Hiçbiri değil.
Dünyada büyük fırtınaların koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edemem.
Eli elimin içinde olmalı
Gözlerine bakmalıyım
Sesini işitmeliyim
Beraber yemek yemeliyiz
Ara sıra gülmeliyiz.
Yapamam, onsuz edemem.
Bana su, bana ekmek, bana zehir
Bana tad, bana uyku
Gibi gelen çirkin kızım
Sensiz edemem.

Sait Faik Abasıyanık

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Sevda Bir Ateş Buldu Sende

Sevda bir ateş buldu sende eğilip öptü seni
Artık kimse denizi bilmiyor.
Dirseklerini masaya koyuşundan belli
Gelip geçen bir günü bitirmek istemediğin,
Sevda bir umut buldu sende.
Ey bir yolcu listesinde bir ölüyü arayan,
Artık kimse gözlerini bilmiyor.
Şunu imzala,
Bir mektup, bir telgraf alındısı değil
Unutulmuş bir sevdadır kapını çalan
Ve sevimsiz bir terlik gibi duran odan,
Kimse artık bir şey giymek istemiyor.
Sonra bir pencereden kendine
Ayışığı gibi vuran sen,
Ne sana, ne başkasına benziyor.
Ve işte bir dip balığı su boşluğunda,
Çırparaktan yüzgeçlerini,
Hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor...

Edip Cansever

Artvin 15

Artvin 14

Zeytinyağlı Bombay Fasulye

Zeytinyağlı Ispanak Kökü

Zeytinyağlı Kabak

Zeytinyağlı Kereviz Sapı

Zeytinyağlı Kereviz

Zeytinyağlı Közlenmiş İmambayıldı

Zeytinyağlı Yaprak Dolması

Toygu Çorbası

Sultan Mahmut Çorbası

Soğuk Ayran Aşı Çorbası

Eskişehir 19 (Bozöyük 5)

Eskişehir 18 (Bozöyük 4)

14 Mayıs 2009 Perşembe

Nükleer Enerji

Delikanlı uçakta, güzel bir sarışının yanına düşmüş. Hemen sarkmış sarışına; "Yan yana otururken muhabbet edilirse seyahat çok kısa sürer, hadi konuşalım '"demiş.
Sarışın okuduğu kitabı yavaşça kapatarak; "Ne üzerine konuşmak istersin" demiş.
Delikanlı "Valla bilmem ki...Mesela nükleer enerjiye ne dersin?"
Sarışın; "Enteresan bir konu, olabilir,ama önce sana bir soru sorayım... At inek ve geyik aynı şeyi yerler... yani ot... Ama çıkartırlarken geyik küçük parçalar halinde, inek lappadanak parçalar halinde, at da pişmaniye topları gibi çıkartır. Neden olduğunu biliyor musun?"
Delikanlı ; "Valla en ufak bir fikrim yok'"demiş.
Bunun üzerine sarışın; "Henüz bi .oktan bile anlamazken nükleer enerjiyi nasıl tartışabileceğini zannediyorsun?'

Gemiyi Kurtarmak

Gemiyle yolculuğa çıkmış genç ve güzel bir kadın, özel defterine her gün olup bitenleri yazıyormuş.
Birinci gün:
Yolculuk çok iyi başladı, sevinçten uçuyorum.
İkinci gün:
Kaptanla tanıştım, yakışıklı bir adam.
Üçüncü gün:
Kaptan bana kur yapıyor, neşeli saatler yaşıyoruz.
Dördüncü gün:
Kaptan, kendisinin olmazsam gemiyi batıracağını söyledi.
Beşinci gün:
Gemiyi kurtardım, içim rahat.

Kasket

Sırılsıklam olmuş küçük bir çocuk, ağlayarak babasının yanına gelmiş:
"Babacığım dereye düştüm ben" demiş.
Baba, kaygılı bir şaşkınlıkla:
"Peki kim çıkardı oradan seni?"
"Adamın biri giysileriyle hemen suya atlayıp, tekrar çıkardı beni kıyıya."
Baba:
" Hay Allah nerde şimdi o adam?"
Çocuk:
"Şu karşıdaki kahve önünde güneşli bir masaya oturmuş, kurumaya çalışıyor" demiş.
Baba, hızla adama doğru koşmuş:
"Siz mi çıkardınız çocuğumu sudan" demiş.
Adam:
"Evet önemli değil, kim olsa yapardı, gayet doğal..."
Baba:
" Ya öyle mi, siz bunu doğal mı buluyorsunuz? Çocuğun kasketi nerede peki, ne yaptınız o kasketi?"

Orman Korucusu

Bir orman korucusu, ormanların içinden geçen bir derede yüzmeye kalkmış birini görünce, kendisine bağırmaya başlamış:
" Kıyıdaki burada yüzmek yasaktır” levhasını görmedin mi sen?
Deredeki adam da, boğuk bir sesle yanıt vermeye çalışmış:
"Ben... ben yüz... yüzmüyorum ki. Boğu... boğuluyorum."
Orman korucusu:
"O zaman sorun yok" demiş; devam edebilirsin.

12 Mayıs 2009 Salı

Doğa'nın Dengesi

Bir gün Temel ormana ağaç kesmeye gitmiş.
Baltasını alıp ağaçları kesmeye başladığı sırada ormanda gezinti yapmakta olan Greenpeace üyeleri Temel'i yakalayıp, evire çevire dövmüşler.
Temel perişan halde evine dönerken yolda arkadaşlarına rastlamış.
Uyy, ula Temel, uşağum, ne oldi saa?
Ula birileri geldi "doğanın yengesi"nu bozmişsun dediler verdiler sopayı, verdiler sopayı , ulan ne Doğan'ı tanırım ne de yengesinu da... .

Piyanist

Meşhur piyanist Arthur Rubisnstein konserlerinden birinde küçük bir kızın hatıra defterini imzalamakta tereddüt ediyormuş.
Ellerinin çok yorulmuş olduğunu ileri sürerek,küçük kızı başından savmaya çalışmış.
Kız, tereddüt etmeden şöyle demiş:
"Ellerinizin ne kadar yorgun olduğunu biliyorum ama inanın benim ellerimde,sizinkiler kadar yorgun."
Arthur Rubinstein anlayamamış ve nedenini sormuş küçük kıza;
"Alkışlamaktan.." demiş küçük kız..

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Anne Kimdir

Yemek yemeyen çocuğun dikkatini çekmek için elindeki tencere ve tavalarla maymunluk yapabilen kişidir, kafayı çocuklarıyla bozmuş, göbek bağı kopsa da, yürek bağı asla kopmayan, sevgi dolu fedakár insan dişisidir.

Ne kadar üzsen de 10 dakika sonra seni affeden zarif bir memeli türüdür, yağlı bile olsa tiksinmeden saçını okşayan, kucağına yatıran, öpüp koklayan tek varlıktır, meleğin süt verebilenidir.

Sevgiliden ayrılma haberi verildiğinde, "Amaaan ben sana daha güzelini bulurum" diyebilen komik bir karakterdir.

Mutfakta yaşayan, evde herkesi idare eden bir tür tatlı canlıdır.

Oğlunun damat, kızının gelin olduğunu görünce, çocuğu mezun olunca, çocuğu gol atınca, çocuğu hasta olunca, çocuğu askere gidince, çocuğu harçlıklarından 5 dolar biriktirdi diye, dolar yükselince, velhasıl buna benzer bir sürü şeye anında ağlayabilen, bu yazıyı okurken bile duygulanıp, gözleri dolabilen, ağlamaya meyilli bir yapısı olan duygu pınarıdır.

Eskişehir 17 (Bozöyük 3)

Eskişehir 16 (Bozöyük 2)

Sade Açma

Peynirli Açma

Kuru Karaköy Poğaçası

Karbonatlı Çörek

10 Mayıs 2009 Pazar

Kötü Haber

Sekreter patronuna "Size kötü bir haberim var!.." demiş.
"Off!.." diye cevap vermiş patronu, "Hep kötü, hep kötü haber… Yahu bir de iyi tarafından bak olaylara, bu ne olumsuz bir yapı?.."
"Tamam…" demiş sekreter dişlerini sıkarak, "Laboratuvardan raporum geldi, kesinlikle kısır değilmişsiniz!.."

Annenin Gözleri

Annesi, onu hep "Güzel kızım, Pamuk Prenses gibi tatlı kızım, badem gözlü yavrum" diye severdi.
Bu yüzden, kendisini hep güzel zannetmişti. Ama okula başlayınca, gerçeği fark etti. Arkadaşları onu çok çirkin buluyordu. Küçük kız, inanmadı önce onlara; "Herhalde beni kıskanıyorlar" diye düşündü. Ama büyüdükçe, gerçeğin farkına vardı. Annesinin pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. Badem dediği gözleri şaşıydı. Vücudu bir selviyi andırmıyordu. Büyüdükçe, annesine derin bir öfke duymaya başladı. Öyle ya, kandırmıştı onu. "Sen güzelsin" derken yalan söylemişti. Evlenme çağına geldi, yüzüne bakan yoktu. Yavaş yavaş gözleri bozuldu; doktorlar kör olacağını söylediler. Annesi onu hâlâ çocukluğundaki ifadelerle sevip okşuyordu. Ama o, artık bu yalanlara tahammül edemiyordu. Evi terk etmek istedi. Annesi, ondan önce davrandı; uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek evden ayrıldı. Bütün parasını bir akrabasına verip, kızına bakmasını rica etti. Genç kız, sonunda kör de oldu.
Doktorlar, ameliyat tavsiye ettiler. Uygun bir çift göz bulmuşlardı. Oysa kız, o çirkin yüzünü aynada görmemek için, neredeyse kör kalmayı tercih edecekti. Başkasına yük olmak istemiyordu, bu yüzden ameliyatı kabul etti. Ameliyat sonunda aynaya baktığında müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli duruyordu. Kemerli olan burnu düzelmiş, kepçe kulakları normale dönmüştü; yaban otunu andıran saçları dalga dalgaydı. Yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak, "Sanki yeniden dünyaya geldim, estetik ameliyatını siz mi yaptınız?" dedi. Yaşlı doktor, "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım" diye gülümsedi. "Annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen onun gözleriyle gördün kendini."

Seninle

Ben martıların martı olduğunu seninle biliyorum
Kuşların uçtuğunu, denizlerin dalgalandığını
Mehtabın sularda tatlı tatlı yıkanabildiğini
Seninle biliyorum yosunların kokusunu
Islak taşların pırıltılarını seninle tanıyorum
Sensiz ne kadar cahil olduğumu söyleyemem
Utanıyorum !

Sensiz kuru bir tatsızlık ekmeğim aşım
Dalgaların yaladığı yosunlu taşların
Sesleri bile sen değil kuşların
Işık; ışık değil
Karanlık; karanlık değil
Deniz; deniz değil
Orman; orman değil
Ne kelebekler benziyor kelebeğe
Ne güllere gül.

Havayı seninle
Suyu seninle tanıdım.
Ormanı, denizi, kalemi seninle.
Yazıyı, sözü seninle tanıdım.
Sabahların, sabah olduğunu
Akşamın, akşam koktuğunu
Kışın kış, baharın bahar olduğunu
Seninle anladım.

Sensiz, neyin ne olduğunu sandımsa,
Yanıldım !

İsmet Barlıoğlu

Beyaz Gül

Öyle çaresiz bakma yüzüme
Belki bakışlarını okuyamam
Bana sen anlat
Bana sevgini anlat
Seni seviyorum demek zorsa
Tut ellerimden
Heyecanından da sakın korkma
Gözlerime bak ve saçlarıma dokun
İşte o an
O an her şeyi unut
Bana sıkıca sarıl
Kulağıma seni seviyorum de
Son noktayı da dudaklarıma koy
Öylece dudaklarında kalayım
Bunların hepsi çok zorsa
Bana beyaz bir gül yolla.

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Nokta

Derviş Zaim’in yönettiği ve Mehmet Ali Nuroğlu, Serhat Kılıç, Mustafa Uzunyılmaz ile Settar Tanrıöğen’in oynadığı Nokta, 08 Mayıs 2009'da Tiglon Film dağıtımıyla Maraton Film - Sarmaşık Sanatlar tarafından vizyona çıkarıldı.

Film, işlediği bir suç yüzünden çektiği azaptan kurtulmaya çalışan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Ahmet, yakın bir arkadaşının ön ayak olması ile tarihi değeri yüksek bir Kuran’ın çalınmasına istemeden bulaşır. Ancak kalkıştığı iş onu hiç istemediği bir noktaya sürükler. Geleneksel Osmanlı hat sanatının da organik bir biçimde dahil olduğu film, tek ve kesintisiz bir plândan oluşuyor.

Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman

Usta

Bahadır Karataş’ın yönettiği ve Yetkin Dikinciler, Fadik Sevin Atasoy, Hasibe Eren ile Şevket Çoruh’un oynadığı Usta, 08 Mayıs 2009'da Cine Film dağıtımıyla Filmpark tarafından vizyona çıkarıldı.

Usta, 2008 Avrupa'sının güneydoğusunda, çağdaş uygarlık hayallerinden kopmak istemeyen Türkiye'nin ruhunu, tutkulu bir oto tamircisinin gözünden anlatıyor. Filmde tek başına bir uçak yapma hayaline inatla sarılan Doğan Usta, bunu hayatının merkezinde görecek, bu tutku ve bencillik onu ailesinden ve eşinden koparacaktır. Doğan'ın kendi uçağını yapma sevdası, film boyunca aşkı ile tutkusu arasında da bir ikilem oluşturacaktır.

Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

8 Mayıs 2009 Cuma

Eskişehir 15 (Bozöyük)

Bilecik (Tren İstasyonu)

Özlüyorum

Özlüyorum seni.
Gücüm yetmiyor unutmaya
Özlüyorum elini tutmayı sesini duymayı
Boynuna sarılıp omuzunda ağlamayı
Nedensiz sevinçleri
Hasret dolu sevgi dolu sımsıcak düşlerimi
Özlüyorum
Gücüm yetmiyor unutmaya
Seni aramazsam unuturum sanmıştım
Girmez sanmıştım hayalin beynime
Geceleri düşlerimde
Gündüz baktığım heryerde seni
Özlüyorum..
Renkler gitmenle soldu
Kırmızı kırmızılığını unuttu
Mavi maviliğinin farkında değil
Beyaz yanlız sen giydiğinde güzelliğini haykırıyormuş
Özlüyorum
Bu özlem bu bekleyiş hiç bitmiyecek
Ruhumda sana açan eflatun renkli çiçekler solmayacak
Olmasan da sensiz sensizliği yaşatacağım
Sensiz seninle olmayı başaracağım
Sonun yaklaştığını hissettiğim gün
Beyaz,bembeyaz mendilimi sallayarak
Sensiz yaşamın kahrediciliğine veda ederek
Seninle sonsuzluğa kavuşacağım.

Yazarı Bilinmiyor

Zeytinyağlı Biber Dolması

Kremalı Badem Çorbası

Ispanak Çorbası

Bolu Usulü Patates Çorbası

7 Mayıs 2009 Perşembe

Bilemezsin ki

Seni nasıl sevdiğimi, bilemezsin ki
Özlemek nasıl olur özlemeyince
Hayal etmeyi hayallerde yaşamayınca
Her nefeste hava gibi, su gibi içmedikçe
Bilemezsin ki.
Nereye baksam sen varsın,
Rüzgarda kıpırdanan her yaprakta,
Denizde oynaşan her dalgada,
Semadan yere düşen her damlada
Göremezsin ki.
Sevdam bana her geçen gün keder verse de,
Şahit olan herkes “sen aşıksın” dese de,
Her parlayan hüzmeye sen diye süzülsem de,
Sana her saniye, seviyorum desem de
Duyamazsin ki.
Gördüğüm her rüyayı sana yorsam da,
İnsanlara umarsız seni sorsam da,
Akan gözyaşlarımla kendimi boğsam da,
Ömrüm boyunca her gün sen diye solsam da
Sezemezsin ki.
Sensizliği sevgilim sen, bilemezsin ki.

Refik Recep Pelit

Kırıldım Aşka Onun Haberi Yok

Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...İmkansız olan her rüyaya inanasım geliyor. Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum. İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..!

Bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutmadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum.

Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı. Belki de görmeyi istemek gerekiyordu. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..! Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar. Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır. Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..Sahi, becerebilir misin..?

Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma. Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş, kafayı bulunca itiraf etti sonunda. Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil. Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında. Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum...

Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor. Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana. Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda...Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi. Bu bir marifetse eğer, niye benim yanımda değilsin ki...?

Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana. Gittin..Belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım. Ayak uyduramadım yorgunluğuna. Dudaklarına, düşlerindeki öpüşü konduramadım. Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın dokunuşlarında kendini bulan. Ama en çok da imkansızın oldum, hırçınlığın, yirmi yaşın, gecikmişliğin...Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum. İnanamadığın, yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum. Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum. Aşk pazarında harcadığın mevsimler oldum, sessizce boşalan gözyaşların,birikmişliğin oldum. Son ses dinlediğin bir şarkının nakaratı oldum, dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin kelimeler, ister istemez yaşadığın talihsizlikler oldum. Yüreğindeki kadın ben olmak isterken, yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum. Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum. Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim. Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim..? Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda. Sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk...Kalbime henüz söylemedim gittiğini. Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum. Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum.

Gittin...Sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi. Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni. Ben alışkınım kendi yaralarımı kendim sarmaya. Asıl acı olan ve kanatan unutulmak aslında. Söylesene, unutulmak kime yakışıyor..? Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor..Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor. Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben, ki kırgınlığım aşka.Sen üstüne alındın...Bir sonbahar’da, güneş hala daha ısıtırken bedenimi seni çıkarttı karşıma. Sen “bitti” dediğinde yağmur yağıyordu, aşkın canı sıkıldı, seni aldı...

Elif Tuncer

Beklemelerin Acısı

Bak yanaklarım sırılsıklam
Dudaklarım kupkuru
Bak ağaçlarımda hüznün titreyişi
Sevdam ağlıyor gecenin gizeminde
Uçurumlar kaplı dörtyanda
Fırtınalarla dağılıyor bulutlarım
Sanki bütün yağmurlar yüreğime yağıyor

Bütün canlılar sensizliği haykırıyor
Ben milyonlarca çığlık atıyorum
Yankılanıp geri geliyor
Çınlatıyor kulaklarımı
Bir sen gelmiyorsun
Oysa parmak uçlarıma kadar ulaşmıştı
Sevdanın tutsaklığı
Titriyor ellerim hasretinden
Titriyor yüreğim

Sokağında gölgem büyürde büyür
Beklemelerin acısı sarar kaldırımları
Başımda dolaşır yalnızlıklar
Dünyanın bütün acılarını bedenimde barındırırım
Sensizliğin acısının yarısı kadar olmaz
Dağları yüklerim de sırtıma
Saçının telini oynatamam yerinden

Oysa gökkuşağına yazmıştım adını
Çiğ düşmüş sabahlar bıraktın bana
Buğulanmış camları
Yıldızsız geceyi bıraktın
Sualsiz çöken gamı
Sessiz çığlıkları bıraktın
Anlamsız binlerce hece oldu sensizlik dilimde
Yokluğunun ızdırabı sardı evimin duvarlarını
Uykularım bölündü
Karabasan misali çöken hayalin yüzünden


Bak gözlerim yanıyor
Bak alev alev yanıyor sensizlik içimde
Saçların takılıyor umutlarıma tel tel
Bakışların saplanıyor yüreğime
Hayal ederken gözlerini
Kirpiklerin sırtımdan vuruyor beni
Ama bil ki bu beden sensiz gülemez
Sevdalar bana el eder de
Sevdalar sanki sana gelemez...

Elif Tuncer

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Eskişehir 14 (Porsuk Çayı)

İyilik

Yatakta yatan adam, başucundaki genç doktora:
"Allah senden razı olsun evlâdım dedi. Bu ameliyatı yapmak için yurtdışından buraya kadar gelmeni, yaşadığım sürece unutmayacağım."
Ameliyat edilen hasta, büyük bir hastanenin başhekimiydi. Tedavisi sadece yurtdışında mümkün görülen hastalığı aniden artınca, çoğu öğrencisi olan diğer doktorlar onun böyle bir yolculuğa dayanamayacağını anlamışlar ve az bir kurtarma ümidine rağmen bu işi üstlenmeye karar vermişlerdi. Fakat o hastalığın sayılı uzmanlarından olan bu genç doktor, nereden haber almışsa almış ve bir hızır gibi yetişip onu kurtarmıştı.
Yaşlı doktor, yattığı yerden genç adamın elini tutuyor ve onu bırakmamak için durmadan konuşuyordu O elleri okşar gibi sıvazlarken:
"Ben, doğum uzmanıyım, diye devam etti. Bir zamanlar anne karnındaki bir bebeğin sakat olduğunu anlamış, onu bu şekilde yaşamaktansa öldürmeyi düşünürken, kıyamayıp doğmasına müsaade etmiştim. Sapasağlam yavruları bile ana rahminde öldürenlere inat, onun yaşamasını istediğim için, hayatta bildiğim o tek iyiliğime karşılık Allah seni bana göndermiş olmalı."
Genç doktor, ellerini gevşetip biraz geriye çekildi ve dizlerinden aşağısı takma olan bacaklarını gösterirken:
"Ben de öyle düşünüyorum efendim," diye gülümsedi. "Kurtardığınız o çocuk, bendim."

Koca ve Aşık

Adam, bindiği taksiden inerken şoföre "Gel benimle" demiş. "Bu binanın içinde karım âşığıyla beraber, sen de şahit ol." İçeri girmişler; yatak odasına yönelmişler. Ve bekledikleri gibi, iki sevgiliyi yatakta yakalamışlar. Koca öfkeyle bağırırken, kadın sükûnet içinde cevap vermiş: "Şimdi oturduğumuz evi kim aldı biliyor musun? Ya çocukları Amerika'da kim okuttu sanıyorsun? Senin verdiğin para yetti mi Bodrum'daki o villayı satın almaya? Hepsini bu adam yapıyor."
Koca iyice sinirlenmiş, yanındaki taksiciye sormuş: "Ne yapayım ben bu adama söyle... ne yapayım!"
Taksici istifini bozmadan cevap vermiş: "Üstünü ört abi, üşümesin."