Sophie Lellouche’un yönettiği ve Alice Taglioni, Patrick Bruel, Marine Delterme, Louis Do de Lencquesaing, Michel Aumont, Marie Christine Adam, Yannick Soulier, Margaux Chatelier, Arsene Mosca, Gladys Cohen ile Woody Allen’ın oynadığı Paris - Manhattan, 31 Ağustos 2012’de M3 Film dağıtımıyla Filma Ltd. tarafından vizyona çıkarıldı.
Woody Allen takıntılı bir eczacı olan Alice, Allen’ın tüm filmlerini ezbere bildiği yetmezmiş gibi yönetmenin kendisine de kafaya takmış haldedir. Üstelik onu seven ama ilişki konusunda şüpheleri olan bir de erkek arkadaşı vardır.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
IMDb
31 Ağustos 2012 Cuma
30 Ağustos 2012 Perşembe
Su ve Servet
Şibli hazretleri bir gün Hicaz'a gitmek için yola çıkar. Yolu Bağdat'tan geçer. O zamanın halifesi Harun Reşid, Şibli hazretlerinin Bağdat'a geldiğini duyar. Saraya davet eder.
Halife, Şibli hazretlerine, "Bana bir nasihat eder misiniz?"der. Şibli hazretleri bir bardak su ister. Halifeye sorar: " Eğer çölde susuz kalsanız, ölmek üzere olsanız, biri elinde bir bardak su ile çıkıp gelse, dese ki bu bir bardak suyu sana veririm ama
servetinin yarısını isterim, verir misin?
" Elbette veririm."
" Peki bu suyu içtin, vücudundan çıkaramıyorsun. Bir doktor gelse,ben o suyu dışarı çıkarırım fakat servetinin diğer yarısını isterim,derse verir misin?"
" Tabii ki veririm. "
Şibli hazretleri sözlerini şöyle bağlar:
" O halde bir bardak su bile etmeyen servetine güvenme... Siz suyun başındasınız. Allahü teâlâ, Peygamber efendimizden beri akıp gelen bu İslâmiyet suyunun bekçisi olmayı size nasip etti. Bu suya pislik karıştırmayın, karıştırılmasına da müsaade etmeyin. "
29 Ağustos 2012 Çarşamba
Temel'li Bulmacalar
* Temel sigarasını bir metre uzunluğundaki ağızlığa takıp içiyormuş. Neden?
- Doktoru sigaradan uzak durmasını söylediği için.
* Temel her gece yatmadan önce ayaklarına böcek ilâcı sıkıyormuş. Niçin?
- Ayaklarında karıncalanma olduğu için.
* Temel hamile karısının çok su içmesine izin vermiyormuş. Niçin?
- Bebek yüzme bilmiyor diye.
* Temel düşmanına tehdit mektupları yazarken eldiven giymiş. Neden?
- El yazısı tanınmasın diye.
* Milyarder Temel'in çocukları derslerini villasının bahçesinde yapıyormuş. Sebeb?
- Temel'e "Zengin adamsın çocuklarını dışarıda okut" dedikleri için.
* Temel doktorun muayenehanesine kocaman fıçıyla girmiş. Niçin?
- Doktor'u 6 ay sonra idrarınla birlikte gel demiş.
* Temel saçını ıslatmadan şampuanlıyormuş. Niçin?
- Şampuanın etiketinde "kuru saçlar içindir" diye yazıyormuş.
* Atletizm şampiyonasına katılan Temel, doping yapmasına rağmen sonuncu olmuş. Neden?
- Çünkü doping yaptığı anlaşılmasın istiyormuş.
* Temel yeni satın aldığı arabasını kullanırken kahkahalarla gülüyormuş. Niçin?
- Zira dostları "Güle güle kullan" demiş.
* Temel yeni aldığı ayakkabısını bir hafta giymemiş. Neden?
- Satıcı "Bir hafta kadar ayağınızı sıkabilir" dediği için.
- Doktoru sigaradan uzak durmasını söylediği için.
* Temel her gece yatmadan önce ayaklarına böcek ilâcı sıkıyormuş. Niçin?
- Ayaklarında karıncalanma olduğu için.
* Temel hamile karısının çok su içmesine izin vermiyormuş. Niçin?
- Bebek yüzme bilmiyor diye.
* Temel düşmanına tehdit mektupları yazarken eldiven giymiş. Neden?
- El yazısı tanınmasın diye.
* Milyarder Temel'in çocukları derslerini villasının bahçesinde yapıyormuş. Sebeb?
- Temel'e "Zengin adamsın çocuklarını dışarıda okut" dedikleri için.
* Temel doktorun muayenehanesine kocaman fıçıyla girmiş. Niçin?
- Doktor'u 6 ay sonra idrarınla birlikte gel demiş.
* Temel saçını ıslatmadan şampuanlıyormuş. Niçin?
- Şampuanın etiketinde "kuru saçlar içindir" diye yazıyormuş.
* Atletizm şampiyonasına katılan Temel, doping yapmasına rağmen sonuncu olmuş. Neden?
- Çünkü doping yaptığı anlaşılmasın istiyormuş.
* Temel yeni satın aldığı arabasını kullanırken kahkahalarla gülüyormuş. Niçin?
- Zira dostları "Güle güle kullan" demiş.
* Temel yeni aldığı ayakkabısını bir hafta giymemiş. Neden?
- Satıcı "Bir hafta kadar ayağınızı sıkabilir" dediği için.
28 Ağustos 2012 Salı
27 Ağustos 2012 Pazartesi
26 Ağustos 2012 Pazar
Savaşın Çiçekleri
Yimou Zhang’ın yönettiği ve Christian Bale, Ni Ni, Xinyi Zhang ile Tianyuan Huang’ın oynadığı Savaşın Çiçekleri (The Flowers Of War), 24 Ağustos 2012’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
1937 yılında Japonya, Çin’in başkenti olan Nanjing’i işgâl ettiğinde resmi olmayan rakamlara göre 300.000 Çin’li katledilir. Çin ve Japonya arasında gerçekleşen savaşta tüm şehir bombalanmıştır. Vefat eden yerel papazın cenazesine yeni bir papaz katılır. Manastır öğrencileri ile fahişeler arasında kalan papazın yaşadığı bu ikilem, fedakârlığı ve onuru keşfetmesini sağlar.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb
1937 yılında Japonya, Çin’in başkenti olan Nanjing’i işgâl ettiğinde resmi olmayan rakamlara göre 300.000 Çin’li katledilir. Çin ve Japonya arasında gerçekleşen savaşta tüm şehir bombalanmıştır. Vefat eden yerel papazın cenazesine yeni bir papaz katılır. Manastır öğrencileri ile fahişeler arasında kalan papazın yaşadığı bu ikilem, fedakârlığı ve onuru keşfetmesini sağlar.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb
Lal Gece
Reis Çelik’in yönettiği ve İlyas Salman, Dilan Aksüt, Mayşeker Yücel, Sabri Tutal, Sercan Demirkaya ile Ahmet Aydın’ın oynadığı Lal Gece, 24 Ağustos 2012'de Tiglon Film dağıtımıyla Kaz Film Prodüksiyon tarafından vizyona çıkarıldı.
Ardahan'da çekilen film, Anadolu’da bir köy düğünü ile başlıyor ve küçük yaşta evlendirilmeye zorlanan bir genç kızın düğün gecesi çektiği sıkıntıları konu alıyor. Küçük bir kız ve gençlik yıllarını cezaevinde tüketen yaşlı bir adamın süregelen kan davasını durdurabilmek için yaptıkları evliliği ve gerdek gecesinde girdikleri odada hissettiklerini anlatıyor.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb
Ardahan'da çekilen film, Anadolu’da bir köy düğünü ile başlıyor ve küçük yaşta evlendirilmeye zorlanan bir genç kızın düğün gecesi çektiği sıkıntıları konu alıyor. Küçük bir kız ve gençlik yıllarını cezaevinde tüketen yaşlı bir adamın süregelen kan davasını durdurabilmek için yaptıkları evliliği ve gerdek gecesinde girdikleri odada hissettiklerini anlatıyor.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb
25 Ağustos 2012 Cumartesi
Beni Yargılama
Massimiliano Bruno’nun yönettiği ve Paola Cortellesi, Raoul Bova, Rocco Papaleo ile Anna Foglietta’nın oynadığı Beni Yargılama (Nessuno Mi Puo Giudicare), 24 Ağustos 2012’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Alice, Roma'nın kuzeyinde ailesiyle mutlu bir hayat yaşamaktadır. Beklenmeyen bir kazada kocası ölünce kendisini beş kuruşsuz, evsiz barksız çocuğuyla sokakta bulur. Hayatı kâbusa dönmüştür. Kendilerini geçindiremedikleri için sosyaL hizmetler çocuğunu elinde alacaktır. Alice, başına gelecekleri tahmin edememiştir, dünyanın en eski işini yapmaya karar verir.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Fragman
IMDb
Alice, Roma'nın kuzeyinde ailesiyle mutlu bir hayat yaşamaktadır. Beklenmeyen bir kazada kocası ölünce kendisini beş kuruşsuz, evsiz barksız çocuğuyla sokakta bulur. Hayatı kâbusa dönmüştür. Kendilerini geçindiremedikleri için sosyaL hizmetler çocuğunu elinde alacaktır. Alice, başına gelecekleri tahmin edememiştir, dünyanın en eski işini yapmaya karar verir.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Fragman
IMDb
24 Ağustos 2012 Cuma
23 Ağustos 2012 Perşembe
22 Ağustos 2012 Çarşamba
21 Ağustos 2012 Salı
Bayram Tebriği
1965 senesiydi. İşe gireli henüz iki hafta olmuştu. Bir genel müdürlükte, özel kalem müdürünün yardımcısıydım. Bayrama on gün kala, müdürüm hastalandı ve rapor aldı. Ertesi gün, genel müdür, beni odasına çağırdı.
-Buyrun efendim.
-Tebrik kartları hazır mı evladım?
-Hangi tebrik kartları efendim?
-Eyvahlar olsun, Şükrü sana söylemedi mi? Bayram geldi, tebrik kartı göndermeli. Şimdiye çoktan postaya vermiş olmamız gerekirdi.
-Hiç haberim olmadı efendim.
-Hemen, hemen hemen! Yarına istiyorum üç bin adet kartı sabaha kadar yaz ve postaya ver.
-Emredersiniz efendim! dedim ve odadan çıktım. Ancak üç bin adet bayram tebrik kartını tek tek nasıl yazacağım.
Genel müdür, kartların çini mürekkeple ve güzel bir yazıyla yazılmasını isterdi. Üç bin adet kartın iki bin tanesi makamca kendinden aşağıda olanlara şu şekilde yazacaktım:
“Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.”
Kalan bin tanesi de, daha üst makamdakilere:
“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.” şeklinde yazılacaktı.
Hiç vakit geçirmeden masamın başına geçip kolları sıvadım. Önümde davetiyelerden oluşan irili ufaklı pek çok dağ duruyordu. Ben mesaim bitiyor, az sonra çıkar evime giderim derken, sabaha kadar burada kalıp üçbin kartı yazmak zorunda kaldım. Sızlanmanın faydası yok, işe başlayım:
“Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.”
“Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.”
5, 10, 20, 50, 100, 750, 875. Yazıyorum yazıyorum bitmiyor! Vakit gece yarısını geçti gitti bana öyle bir sıkıntı bastı ki, tarif edemem.
Yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum. Bitmiyor.
En nihayetinde alt makam kartları bitti. Ama ben de bittim. Şafak sökmek üzereydi. İşi biten kartları masamın üzerinden alıp başka bir yere koydum.
Ama önümde hâlâ bin adetlik bir kart yığını durmaktaydı.
“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim'e başladım..
Durmadan yazıyordum. Göz kapaklarım öyle ağırlaşmıştı ki, gözlerimi açık tutmam her bir karttan sonra daha da zor bir hale gelmişti. Resmen işkence çekiyordum.
125, 279, 400, 689. Yazdım yazdım yazdım. Bir vakit sonra, artık ben kaleme değil o bana hakim olmaya başladı. Ama hâlâ yazıyordum:
“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.”
“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.”
“Niyaz ederim başarılı günler sizinle eşinizin bayramını kutlarken…”
“Kutlarken eşinizin bayramını saygıyla sıhhatli günler diler Niyazi ile beraber ederim…”
“Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken ayrıca sıhhatle ederim…”
“Önce bayramınızı eder, sonra eşinizle Niyazi’ye başarılı günler dilerim…”
“Sizin de eşinizin de Niyazi’nin de bayramını saygıyla eder, sıhhat dilerim…”
“Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, Niyazi’ye başarılar diler aynı zamanda ederim…”
“Bayramınıza etmeden önce eşinizi saygıyla kutlar Niyazi’nin gözlerinden öperim…”
“Sizin de, eşinizin de, Niyazi’nin de, bayramını da, tatilini de, gelmişini de, geçmişini de.. saygıyla ederim…”
Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı bir halde kartları yetiştirdim. Genel müdür bir ikisine şöyle bir baktı:
-Aferin dedi. Bitirmen iyi olmuş. Hemen postalayın!
Hemen postaladık.
Üç gün sonra da önce bizim genel müdürü, ardından bendenizi postaladılar.
Aziz Nesin
-Buyrun efendim.
-Tebrik kartları hazır mı evladım?
-Hangi tebrik kartları efendim?
-Eyvahlar olsun, Şükrü sana söylemedi mi? Bayram geldi, tebrik kartı göndermeli. Şimdiye çoktan postaya vermiş olmamız gerekirdi.
-Hiç haberim olmadı efendim.
-Hemen, hemen hemen! Yarına istiyorum üç bin adet kartı sabaha kadar yaz ve postaya ver.
-Emredersiniz efendim! dedim ve odadan çıktım. Ancak üç bin adet bayram tebrik kartını tek tek nasıl yazacağım.
Genel müdür, kartların çini mürekkeple ve güzel bir yazıyla yazılmasını isterdi. Üç bin adet kartın iki bin tanesi makamca kendinden aşağıda olanlara şu şekilde yazacaktım:
“Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.”
Kalan bin tanesi de, daha üst makamdakilere:
“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.” şeklinde yazılacaktı.
Hiç vakit geçirmeden masamın başına geçip kolları sıvadım. Önümde davetiyelerden oluşan irili ufaklı pek çok dağ duruyordu. Ben mesaim bitiyor, az sonra çıkar evime giderim derken, sabaha kadar burada kalıp üçbin kartı yazmak zorunda kaldım. Sızlanmanın faydası yok, işe başlayım:
“Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.”
“Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.”
5, 10, 20, 50, 100, 750, 875. Yazıyorum yazıyorum bitmiyor! Vakit gece yarısını geçti gitti bana öyle bir sıkıntı bastı ki, tarif edemem.
Yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum. Bitmiyor.
En nihayetinde alt makam kartları bitti. Ama ben de bittim. Şafak sökmek üzereydi. İşi biten kartları masamın üzerinden alıp başka bir yere koydum.
Ama önümde hâlâ bin adetlik bir kart yığını durmaktaydı.
“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim'e başladım..
Durmadan yazıyordum. Göz kapaklarım öyle ağırlaşmıştı ki, gözlerimi açık tutmam her bir karttan sonra daha da zor bir hale gelmişti. Resmen işkence çekiyordum.
125, 279, 400, 689. Yazdım yazdım yazdım. Bir vakit sonra, artık ben kaleme değil o bana hakim olmaya başladı. Ama hâlâ yazıyordum:
“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.”
“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.”
“Niyaz ederim başarılı günler sizinle eşinizin bayramını kutlarken…”
“Kutlarken eşinizin bayramını saygıyla sıhhatli günler diler Niyazi ile beraber ederim…”
“Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken ayrıca sıhhatle ederim…”
“Önce bayramınızı eder, sonra eşinizle Niyazi’ye başarılı günler dilerim…”
“Sizin de eşinizin de Niyazi’nin de bayramını saygıyla eder, sıhhat dilerim…”
“Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, Niyazi’ye başarılar diler aynı zamanda ederim…”
“Bayramınıza etmeden önce eşinizi saygıyla kutlar Niyazi’nin gözlerinden öperim…”
“Sizin de, eşinizin de, Niyazi’nin de, bayramını da, tatilini de, gelmişini de, geçmişini de.. saygıyla ederim…”
Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı bir halde kartları yetiştirdim. Genel müdür bir ikisine şöyle bir baktı:
-Aferin dedi. Bitirmen iyi olmuş. Hemen postalayın!
Hemen postaladık.
Üç gün sonra da önce bizim genel müdürü, ardından bendenizi postaladılar.
Aziz Nesin
20 Ağustos 2012 Pazartesi
19 Ağustos 2012 Pazar
18 Ağustos 2012 Cumartesi
Tinker Bell: Gizemli Kanatlar
Peggy Holmes’un yönettiği ve Mae Whitman, Lucy Hale, Lucy Liu, Raven Symone, Megan Hilty, Pamela Adlon, Matt Lanter, Debby Ryan, Jesse McCartney, ile Timothy Dalton’un seslendirdiği animasyon film Tinker Bell: Gizemli Kanatlar (Tinker Bell: Secret Of The Wings), 17 Ağustos 2012’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Tinker Bell ve arkadaşlarıyla, yasaklanmış gizemli Kış Ormanı dünyasına bir yolculuk. Merak ve macera duygusu Tink’i orada inanılmaz bir şeyi keşfetmeye yönlendiriyor ve dünyasını sonsuza dek değiştirebilecek büyülü bir sırrı ortaya çıkarıyor.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Fragman
IMDb
Tinker Bell ve arkadaşlarıyla, yasaklanmış gizemli Kış Ormanı dünyasına bir yolculuk. Merak ve macera duygusu Tink’i orada inanılmaz bir şeyi keşfetmeye yönlendiriyor ve dünyasını sonsuza dek değiştirebilecek büyülü bir sırrı ortaya çıkarıyor.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Fragman
IMDb
17 Ağustos 2012 Cuma
360
Peter Morgan’ın yönettiği ve Anthony Hopkins, Jude Law, Rachel Weisz ile Ben Foster’nun oynadığı 360, 17 Ağustos 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Dünyaya bir kez geliyoruz. Peki kaç şansımız var? Birbirinden çok farklı hayatlar süren bir grup insanın hayatları, heyecan yüklü bir aşk hikâyesiyle de birleşerek Viyana, Paris, Londra, Rio, Denver, Bratislava gibi farklı ve büyüleyici şehirlerde kesişir. Aşk, ihanet ve tutku onları çevrelerken, karakterler arasındaki gizemli ilişki, aralarındaki çekimi ve bağı çözmemize yardımcı olacak mıdır?
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
IMDb
Dünyaya bir kez geliyoruz. Peki kaç şansımız var? Birbirinden çok farklı hayatlar süren bir grup insanın hayatları, heyecan yüklü bir aşk hikâyesiyle de birleşerek Viyana, Paris, Londra, Rio, Denver, Bratislava gibi farklı ve büyüleyici şehirlerde kesişir. Aşk, ihanet ve tutku onları çevrelerken, karakterler arasındaki gizemli ilişki, aralarındaki çekimi ve bağı çözmemize yardımcı olacak mıdır?
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
IMDb
16 Ağustos 2012 Perşembe
15 Ağustos 2012 Çarşamba
14 Ağustos 2012 Salı
13 Ağustos 2012 Pazartesi
12 Ağustos 2012 Pazar
Bir Tabak Koy Sofrana
İftara geleceğim.
Yetişemezsem; ilk gelene yedir benim yemeğimi, benim yerime.
Sevabını paylaşalım..
Bir tabak koy sofrana;
İftara geleceğim..
Tabağıma bakışlarını koy ve bir çift zeytin.
Yeter bana..
Tebessümlerini ser önce üstüne bir tabak koy, benim için.
Bardağıma sesini doldur...
Sesini içip nefesimi bırakayım yerine...
İftar sofralarında duygu olmalı.
Ve sevgi...
Üstüne bir damla su, bir çift zeytin ve belki bir kaşık çorba...
Ama iftar sofralarında ilgi olmalı.
İftar sofralarında dua olmalı;
Benden sana, senden bana.
Bir tabak koy sofrana; iftara geleceğim...
Ve tabağımın yanına, böldüğün dualardan koy.
Banada bir pay ayır,
Ne olur? ..
Bir tabak koy sofrana;
İftara geleceğim.
İftar sofralarında unutma beni, dayanamam unutma...
Gelemeyeceğimi bilsem de...
Bir tabak koy sofrana;
İftara geleceğim.
Tebessümlerini ser...
Üstüne boş bir tabak koy.
Çorban yoksa bir çift zeytin koy.
O da yoksa bakışlarını koy veya bir damla gözyaşı...
Ama bir tabak koy bana, gelemesem de...
Bardağıma sesini koy; aynı yerden bir sen bir ben içelim! ..
Ve tabağımın kenarına dualarını koy; bu böldüğün en büyük dilim olsun..
İftar sofranda duygu olsun...
Sevgi olsun...
İlgi olsun...
Ben gelemezsem bir kepçe çorba içir benim yerime;
Dua al, paylaşalım.
Dayanamam...
Unutma, olur mu?
Benim icin bir tabak koy sofrana;
İftara geleceğim.
Geleceğim...
Muammer Erkul
Yetişemezsem; ilk gelene yedir benim yemeğimi, benim yerime.
Sevabını paylaşalım..
Bir tabak koy sofrana;
İftara geleceğim..
Tabağıma bakışlarını koy ve bir çift zeytin.
Yeter bana..
Tebessümlerini ser önce üstüne bir tabak koy, benim için.
Bardağıma sesini doldur...
Sesini içip nefesimi bırakayım yerine...
İftar sofralarında duygu olmalı.
Ve sevgi...
Üstüne bir damla su, bir çift zeytin ve belki bir kaşık çorba...
Ama iftar sofralarında ilgi olmalı.
İftar sofralarında dua olmalı;
Benden sana, senden bana.
Bir tabak koy sofrana; iftara geleceğim...
Ve tabağımın yanına, böldüğün dualardan koy.
Banada bir pay ayır,
Ne olur? ..
Bir tabak koy sofrana;
İftara geleceğim.
İftar sofralarında unutma beni, dayanamam unutma...
Gelemeyeceğimi bilsem de...
Bir tabak koy sofrana;
İftara geleceğim.
Tebessümlerini ser...
Üstüne boş bir tabak koy.
Çorban yoksa bir çift zeytin koy.
O da yoksa bakışlarını koy veya bir damla gözyaşı...
Ama bir tabak koy bana, gelemesem de...
Bardağıma sesini koy; aynı yerden bir sen bir ben içelim! ..
Ve tabağımın kenarına dualarını koy; bu böldüğün en büyük dilim olsun..
İftar sofranda duygu olsun...
Sevgi olsun...
İlgi olsun...
Ben gelemezsem bir kepçe çorba içir benim yerime;
Dua al, paylaşalım.
Dayanamam...
Unutma, olur mu?
Benim icin bir tabak koy sofrana;
İftara geleceğim.
Geleceğim...
Muammer Erkul
11 Ağustos 2012 Cumartesi
10 Ağustos 2012 Cuma
İlk Aşkım
Marie Castille ile Mention Schaar’ın yönettiği ve Esther Comar, Martin Cannavo, Martin Cannavo ile Juditp El Zein’in oynadığı İlk Aşkım (Ma Premiere Fois - My First Love), 10 Ağustos 2012’de M3 Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarılıyor.
En başlarda birbirlerinden hoşlanmayan 18 yaşındaki Sarah ile 20 yaşındaki Zachary birbirlerine aşık olurlar. Ancak farklı iki aileden geliyor olmaları ve Zachary’nin okulda yaşadığı problemler aşklarının önünde bir engel olarak belirir. Engellere rağmen gelişen bu ilk aşk hayatlarında derin bir iz bırakacaktır.
Basın Bülteni: .doc / .pdf
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
IMDb
En başlarda birbirlerinden hoşlanmayan 18 yaşındaki Sarah ile 20 yaşındaki Zachary birbirlerine aşık olurlar. Ancak farklı iki aileden geliyor olmaları ve Zachary’nin okulda yaşadığı problemler aşklarının önünde bir engel olarak belirir. Engellere rağmen gelişen bu ilk aşk hayatlarında derin bir iz bırakacaktır.
Basın Bülteni: .doc / .pdf
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
IMDb
9 Ağustos 2012 Perşembe
Eva
Kike Maillo’nun yönettiği ve Daniel Brühl, Marta Etura, Alberto Ammann ile Claudia Vega’nun oynadığı Eva, 03 Ağustos 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Yıl 2041. Başarılı sibernetik mühendisi Alex Garel, yeni bir çocuk robot projesi için 10 yıl sonra eski üniversitesine geri döner. Alex’in uzaklarda olduğu yıllar içerisinde üniversite aşkı Lana ile kardeşi David hayatlarına devam etmiş ve birlikte yaşamaya başlamışlardır. Alex, Lana ve David’in ilginç ve renkli bir kişiliğe sahip küçük kızları Eva’yı robot projesi için model olarak kullanmaya karar verir.
Basın Bülteni: .doc / .pdf
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman: Türkçe Altyazılı: 1-2 / Orijinal
IMDb
Yıl 2041. Başarılı sibernetik mühendisi Alex Garel, yeni bir çocuk robot projesi için 10 yıl sonra eski üniversitesine geri döner. Alex’in uzaklarda olduğu yıllar içerisinde üniversite aşkı Lana ile kardeşi David hayatlarına devam etmiş ve birlikte yaşamaya başlamışlardır. Alex, Lana ve David’in ilginç ve renkli bir kişiliğe sahip küçük kızları Eva’yı robot projesi için model olarak kullanmaya karar verir.
Basın Bülteni: .doc / .pdf
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman: Türkçe Altyazılı: 1-2 / Orijinal
IMDb
Esaret
Frederic Videau’nun yönettiği ve Agathe Bonitzer, Reda Kateb, Helene Fillieres ile Noemie Lvovsky’nin oynadığı Esaret (A Moi Seule - Coming Home), 03 Ağustos 2012’de Medyavizyon Film dağıtımıyla Medyavizyon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
8 yıl tutsaklıktan sonra Gaelle birdenbire kendisini kaçıran Vincent tarafından serbest bırakılır. Yeni özgür hayatı ona farklı bir bakış açısı sağlar. Filmde, kurban ve onu kaçıran kişinin arasındaki uzun süreli ilişkiden, şaşırtıcı şekilde şefkatli ve hatta kafa karıştırıcı inkâr edilemez bir sevginin ortaya çıkışı anlatılıyor.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Fragman
IMDb
8 yıl tutsaklıktan sonra Gaelle birdenbire kendisini kaçıran Vincent tarafından serbest bırakılır. Yeni özgür hayatı ona farklı bir bakış açısı sağlar. Filmde, kurban ve onu kaçıran kişinin arasındaki uzun süreli ilişkiden, şaşırtıcı şekilde şefkatli ve hatta kafa karıştırıcı inkâr edilemez bir sevginin ortaya çıkışı anlatılıyor.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Fragman
IMDb
8 Ağustos 2012 Çarşamba
Ne Adam Ama
Matthias Schweighöfer’in yönettiği ve Sibel Kekilli, Matthias Schweighöfer, Elyas M’Barek ile Mavie Hörbiger’in oynadığı Ne Adam Ama (What A Man), 03 Ağustos 2012’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Alex, genç, yakışıklı fakat biraz talihsiz bir öğretmendir. Kız arkadaşı Caroline tarafından terk edildikten sonra artık bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini de fark eder. Kendisinden, kadınların ilgisini çekecek, güven veren, modern bir erkek yaratmak zorundadır. Nele ve arkadaşı Okke, Alex'e bu işin püf noktalarını sonuna kadar öğretmeye kararlıdır.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb
Alex, genç, yakışıklı fakat biraz talihsiz bir öğretmendir. Kız arkadaşı Caroline tarafından terk edildikten sonra artık bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini de fark eder. Kendisinden, kadınların ilgisini çekecek, güven veren, modern bir erkek yaratmak zorundadır. Nele ve arkadaşı Okke, Alex'e bu işin püf noktalarını sonuna kadar öğretmeye kararlıdır.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb
7 Ağustos 2012 Salı
6 Ağustos 2012 Pazartesi
Bektaşi’ye Sormuşlar
" Gelse bir dilber-i ahu, olsa yevm-i ramazan "
(Güzel bir hatun gelse ve ramazan günü olsa)
" Dilber-i ahu mu efdal, yoksa yevm-i ramazan? "
(Güzel hatunu mu seçersin yoksa ramazan’ı mı?)
Hazret pek fazla düşünmeden cevaplamış:
" Ye, iç, eğlen; sür sefasın dilberin;"
Zira kazası var ramazanın, kazası yok dilberin….
(Güzel bir hatun gelse ve ramazan günü olsa)
" Dilber-i ahu mu efdal, yoksa yevm-i ramazan? "
(Güzel hatunu mu seçersin yoksa ramazan’ı mı?)
Hazret pek fazla düşünmeden cevaplamış:
" Ye, iç, eğlen; sür sefasın dilberin;"
Zira kazası var ramazanın, kazası yok dilberin….
Kafamı Dinlerim
Bir hayli yaşlı olan Fadime ve Temel’e basın mensupları sormuş:
"Kaç yaşındasınız?"
"Seksen yedi", demiş Fadime.."Yüz yaşıma kadar yaşayacağım.."
"Ben de seksen yedi", demiş Temel."Ben yüzbir yaşıma kadar yaşayacağım."
" Neden bir yıl fazla yaşamak istiyorsunuz?"
" Hiç değilse bir yıl kafamı dinlerim."
"Kaç yaşındasınız?"
"Seksen yedi", demiş Fadime.."Yüz yaşıma kadar yaşayacağım.."
"Ben de seksen yedi", demiş Temel."Ben yüzbir yaşıma kadar yaşayacağım."
" Neden bir yıl fazla yaşamak istiyorsunuz?"
" Hiç değilse bir yıl kafamı dinlerim."
5 Ağustos 2012 Pazar
4 Ağustos 2012 Cumartesi
3 Ağustos 2012 Cuma
2 Ağustos 2012 Perşembe
1 Ağustos 2012 Çarşamba
Su Felsefesi
Bir an için su olduğunu düşün...
Su gibi özel, su gibi yararlı ve su gibi çok, tükenmez. İnanıyorum ki gerçekten de öylesin.
Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak... Dibi olmayan bir kovayı asla dolduramazsın.
Yani, seni dinlemeyenlere sesini asla duyuramazsın. Unutma, daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin; gürültünün parçası olursun yalnızca.
Suyun yakınında olanlar, suyu en az içenlerdir. Çünkü "Su nasılsa burada, gerek yok ki suyu kana kana içmeye" diye düşünürler.
Tıpkı, sesini sürekli duyanların, bir süre sonra seni dinlemedikleri gibi.
Ormanda hiçbir hayvan, ırmağın gürültü koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep, sabahın en sakin anını bekledi, suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler, sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler.
Onlar için en uygun olan, kendi istedikleri zamandı.
Sen hep bir su olduğunu düşün.
Su gibi güzel, su gibi vazgeçilmez.
Ve su gibi bir hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol.
Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil. Su isen, tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme. Sana "felâket" denmesin.
Su isen, bir bardağa sığ ki damarlara girebilesin. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi gerekli, su gibi bitmez tükenmez olduğunu unutma. Ayrıca, su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi "kıyametler" koparıcı olabileceğini de asla aklından çıkarma. Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan birisi olursun, hırçın seller, afetler gibi. Tercih hep elindeydi ve hep "senin" ellerinde olacak. Ya dilini tutmayı öğreneceksin, ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara.
Ama asıl yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman, ne söyleyeceğini. Düşüneceksin, kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin, anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini. Hatta, anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin.
Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama, en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın. Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin "kıyıya yanaşmasını" bekleyeceksin.
Demeyeceksin, "Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda." Demeyeceksin, "Ben aklıma geleni, geldiği biçimde söylerim, karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda." Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef gerçek bu değil. Ağzını açıp "Şelaleden dökülen suyu" içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç? Ya da önüne çıkan ağaçları sürükleyen selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler, beyni olan her canlı gibi.
Haydi. Sen şimdi "Su olduğunu" düşün ve kendini "Su gibi" hisset.
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı. Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu hatırla. Ama yine su gibi "küçük bir bardağın içine" sığdır ki kendini, girebilmeyi öğren insanların damarlarına.
Hayat ver, yardımcı ol, vazgeçilmez ol.
Muammer Erkul
Su gibi özel, su gibi yararlı ve su gibi çok, tükenmez. İnanıyorum ki gerçekten de öylesin.
Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak... Dibi olmayan bir kovayı asla dolduramazsın.
Yani, seni dinlemeyenlere sesini asla duyuramazsın. Unutma, daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin; gürültünün parçası olursun yalnızca.
Suyun yakınında olanlar, suyu en az içenlerdir. Çünkü "Su nasılsa burada, gerek yok ki suyu kana kana içmeye" diye düşünürler.
Tıpkı, sesini sürekli duyanların, bir süre sonra seni dinlemedikleri gibi.
Ormanda hiçbir hayvan, ırmağın gürültü koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep, sabahın en sakin anını bekledi, suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler, sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler.
Onlar için en uygun olan, kendi istedikleri zamandı.
Sen hep bir su olduğunu düşün.
Su gibi güzel, su gibi vazgeçilmez.
Ve su gibi bir hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol.
Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil. Su isen, tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme. Sana "felâket" denmesin.
Su isen, bir bardağa sığ ki damarlara girebilesin. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi gerekli, su gibi bitmez tükenmez olduğunu unutma. Ayrıca, su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi "kıyametler" koparıcı olabileceğini de asla aklından çıkarma. Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan birisi olursun, hırçın seller, afetler gibi. Tercih hep elindeydi ve hep "senin" ellerinde olacak. Ya dilini tutmayı öğreneceksin, ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara.
Ama asıl yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman, ne söyleyeceğini. Düşüneceksin, kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin, anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini. Hatta, anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin.
Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama, en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın. Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin "kıyıya yanaşmasını" bekleyeceksin.
Demeyeceksin, "Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda." Demeyeceksin, "Ben aklıma geleni, geldiği biçimde söylerim, karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda." Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef gerçek bu değil. Ağzını açıp "Şelaleden dökülen suyu" içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç? Ya da önüne çıkan ağaçları sürükleyen selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler, beyni olan her canlı gibi.
Haydi. Sen şimdi "Su olduğunu" düşün ve kendini "Su gibi" hisset.
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı. Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu hatırla. Ama yine su gibi "küçük bir bardağın içine" sığdır ki kendini, girebilmeyi öğren insanların damarlarına.
Hayat ver, yardımcı ol, vazgeçilmez ol.
Muammer Erkul
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)