31 Ağustos 2011 Çarşamba

Biber Beğendili Zargana Hoplatma



30 Ağustos 2011 Salı

Evlilik Bilmeceleri

Bekâr bir adamla, evli bir adam arasında ne fark vardır?
" Bekâr adam aşık olursa, akıbeti evlenmektir. Evli adam âşık olursa, sonu boşanmaktır."
Evli kadın kimdir?
" İstediği her şeyi yapmakta hür bir köledir."

Oğlanın Karısı ve Kızın Kocası

Yaşlı iki kadın yolda karşılaşmışlar. Hal hatır sormuşlar, sıra çocuklarına gelmiş...
"Senin oğlan nasıl, evlendi mi?"
"Evlendi ama ah, sorma, öyle bir gelin çıktı ki, felaket!.. Oğluma yemek pişirttiriyor, sabah kahvaltısını bile oğlum hazırlıyor. Hanımefendi bir kadın bulmuş, bütün işi ona yaptırtıyor. Evde prensesler gibi oturuyor, çok üzgünüm, çoook..."
"Vah vah" demiş arkadaşı,"Peki kızın nasıl, o da evlendi mi?"
"O da evlendi" demiş arkadaşı, "Ama o çok mutlu, öyle iyi bir damadım var ki, kızımın elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor. Çoğu akşam, yemekleri beraber pişiriyorlar, hatta bazen damadım hazırlıyor. Öyle iyi bir çocuk ki tatil günlerinde kahvaltısını kızımın yatağına götürüyor. Bir kadın bulmuşlar, evin bütün işlerini o yapıyor, kızım prensesler gibi oturuyor, kocası da ondan iş beklemiyor, çok memnunum, çoook..."

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Yeryüzündeki Son Aşk

David Mackenzie’nin yönettiği ve Ewan McGregor, Eva Green, Connie Nielsen ile Stephen Dillane’in oynadığı Yeryüzündeki Son Aşk (Perfect Sense), 26 Ağustos 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Kalinos Film tarafından vizyona çıkarıldı.

Kadınlara bağlanmakta sorunları olan Michael, soğuk görünümlü güzel doktor Susan ile tanışır. Susan uzun bir süredir kendini işine adayıp özel hayatından vazgeçmiş, Michael ise kadınlarla ciddi ilişki kurmaktan kaçınmıştır. İkisi de birbirlerine karşı derin duygular hissederken, tüm dünyada insanların duyularını sırayla yok eden salgın bir hastalık baş gösterir.

Basın Bülteni

Fotoğraflar

Web Sitesi

Fragman

IMDb

Babamın Penguenleri

Mark Waters’ın yönettiği ve Jim Carrey, Carla Gugino, Angela Lansbury ile Ophelia Lovibond’un oynadığı Babamın Penguenleri (Mr. Popper’s Penguins), 26 Ağustos 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarıldı.

Ailesinden ayrı, lüks bir hayat süren Bay Popper, çalıştığı firmanın da ortağı olmak üzeredir. Tam o sırada babası Antartika’dan bir paketi gönderir. Kolinin içinde bir penguenle karşılaşan Tommy, penguenden kurtulmak için elinden geleni yapar. Ancak kimse pengueni almaya meraklı değildir. Popper’ın hayatı alt üst olsada ailesinin önemini anlamaya başlamıştır.

Basın Bülteni

Fotoğraflar

Web Sitesi

Fragman

IMDb

23 Ağustos 2011 Salı

Çaresizlik

Çaresizliğin en amansız olduğu yerdeyim şimdi
İlk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyim
Uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor
Ve korkularla yine sana doğru koşuyorum
Hep aynı soru düşüncemde “ya severse”
O zaman neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni
İlk defa yenileceğimi anlıyorum
Karşımda kendinden emin gözlerin, dudakların, ellerin bunu söylüyor bana
Seni tanımadan geçen bütün yıllara lanet ediyorum
Önceleri hiç bilmediğim adını, şimdi binlerce defa tekrarlıyor dudaklarım
Gün oluyor bir tabloyu seyredercesine mutlu heyecanlarla doluyorum karşında
Gün oluyor eski bir yunan heykelin ölümsüz güzelliğiyle büyülüyorsun beni
Gözlerin gözlerime takılınca güçsüzlüğüm aklıma geliyor
Beni sevmediğin sevmeyeceğin
O zamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemezsin
İnsan nasıl gökyüzüne baktığı zaman
Bu sonsuz evren içinde küçük ve çaresiz bir yaratık olduğunu anlarsa
Güzelliğinde bana aynı şeyleri düşündürüyor
Gün oluyor mavilerde, gün oluyor kırmızılarda, gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle
Dudaklarında çıkan her kelime suya bir taş atmışçasına büyüyor içimde
Nereye gitsen kulaklarımda o yarı karanlık çocuksu sesin
Sonra kendine has kokun, kokuların en çıldırtıcısı, en tahrik edicisi
Ve gözlerin…
Esmer bir akşamüstünün serin hüznünü getiren gözlerin
Görebildiğim, duyabildiğim her şey bana seni sevmeyi söylüyor
Uzaklaştıkça yaklaşıyor uzak
İşin en kötüsü yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum
Belki hiçbir zaman sana seni sevdiğimi söyleyemeyeceğim
Ne sana nede senden başkasına…
Düşün ki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum
Sanki söylediğim anda her şey bitecek ve bu emsalsiz büyü bozuluver ilecekmiş gibi geliyor
Bir insanın kendini aldatması ne güçtür bilirsin
Bu sevmek korkusunun aslında çok sevmek olduğunu biliyor fakat anlatamıyorum
Galiba asıl korku sevmek değil onun arkasına gizlediğimiz sevilmemek korkusu
Küçük aldanmalarla kendimizi avutmaya çalışıyor
Düştüğümüz bir çıkmazda bir teselli arıyoruz kendimize
Belki de aynı korkular içindeyiz seninle, bir birimizden haberimiz yok
Sevmek…
Seni alabildiğine sevmek…
Hiçbir şeyi umursamadan, bütün karanlıkları hiçe sayarak sevmek
Tutmak ellerinden, o derinlere inmek, gitmek oralara, o yerlere
Orda hep sen olmalı, seni yaşamak ve olduğun yerde bile
Seninle sensiz olamamak…
Sonrada sensiz edemediğimi, edemeyeceğimi söyleyememek sana
Susmak…
Susmak…
Korkudan ölünceye kadar…

Ümit Yaşar Oğuzcan

Sen Gidersen

Sen gidersen sesin gider
Kokun gider yüzün gider
Ay dolanır pusularda
Tenim titrer gecem biter

Sen gidersen yüzün gider
Martı küser baykuş öter
Senden kalan son hatıra
İki damla yaşın gider

Sen gidersen boyun gider
Posun gider sözün gider
Bir şey kopar yüreğimden
Çatılmadık kaşın gider

Sen gidersen kim kıskanır
Kim dolanır pencereme
Kimler gelir kimler geçer
Çift kapılı şu hücrede

Sen gidersen sohbet gider
Tadım gider tuzum gider
Dinlediğim her şarkıda
Tel kırılır sazdan düşer

Sen gidersen başkent gider
İçim üşür ayaz düşer
İzmir de konak meydanı
İstanbul da Taksim düşer

Sen gidersen canım gider
Adın geçer içim titrer
Şu dağlanmış yüreğime
Sevda denen akkor düşer

Sen gidersen her şey gider
Sesin gider, sesim düşer
Sen gidersen ey sevgili
Ben biterim, şiir biter...

Ümit Yaşar Oğuzcan

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Tatlı Söz

Trafik kuralı ihlâli yapan hiçbir sürücüyü yakalayamadığı uzun bir nöbetin sonunda, polis, nihayet hızla giden bir aracı durdurdu. Arabayı kullanan adam camı açtı. Ruhsat ve ehliyetini uzattı. Polis ceza makbuzunu cebinden çıkarırken keyifle gülümsedi.
"Sizi bütün gün bekledim."
Sürücü, nasıl olsa cezamı öyle de olsa, böyle de olsa çekeceğim rahatlığıyla, işi şakaya vurdu.
"Anlıyorum memur bey. Elimden geldiği kadar hızlı gelmeye çalıştım ben de."
Polis, kahkahalarla gülmeye başladı ve adama ceza vermekten vazgeçti.

Hasta Olmamak İçin

Eğer hasta olmak istemiyorsan duygularını paylaş. Saklanan veya baskılanan heyecan ve hisler, başta gastrit ve ülser olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açar. Diyalog kurmak en güçlü ve en mükemmel bir terapi şeklidir.
Eğer hasta olmak istemiyorsan, karar vermelisin... Kararsız kişi, endişe ve ıstırap içinde olur. Mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunları yaşar. Karar vermek için, bazen kaybetmeyi göze almak gerekir.
Eğer hasta olmak istemiyorsan, olduğundan farklı yaşama... Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsünü veren bir kişi, tonlarca ağırlığı biriktirir aslında. Ayağı kilden olan bir bronz heykele benzer.
Eğer hasta olmak istemiyorsan, kabullenmeyi öğren... kendinle barışık ol. Aksi takdirde, taklitçi, aşırı rekabetçi, kıskanç ve yıkıcı olursun. Eleştirileri kabul et.
Eğer hasta olmak istemiyorsan karanlığı kovmak için daima bir kibrit yakmayı öğrenmelisin.

Padişah ve İhtiyar

Çok soğuk bir kış günü, padişah, tebdili kıyafet gezmeye karar vermiş. Yanına başvezirini alıp yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş.
Padişah, ihtiyarı selâmlamış:
"Selamünaleyküm ey pir'i fani..."
"Aleykümselam ey serdar'i cihan..."
Padişah sormuş.
"Altılarda ne yaptın?"
"Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor..."
Padişah gene sormuş.
"Geceleri kalkmadın mı?"
"Kalktık. Lâkin, ellere yaradı."
Padişah gülmüş.
"Bir kaz göndersem yolar mısın?"
"Hem de ciyaklatmadan..."
Padişahla başvezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar. Padişah başvezire dönmüş, " Ne konuştuğumuzu anladın mı ?" diye sormuş.
"Hayır padişahım..."
Padişah sinirlenmiş.
"Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım."
Korkuya kapılan başvezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telâşla dere kenarına dönmüş. Bakmış adam hâlâ orada çalışıyor.
"Ne konuştunuz siz padişahla..."
Adam, başveziri şöyle bir süzmüş.
"Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim."
Başvezir, yüz altın vermiş.
"Sen padişahı, serdar'i cihan, diye selâmladın. Nasıl anladın padişah olduğunu?"
"Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi."
Vezir kafasını kaşımış.
"Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?"
Adam, bu soruya cevap vermek için de yüz altın almış.
"Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak, otuz iki dişimize yemek bulamıyoruz dedim."
Vezir bir soru daha sormuş...
"Geceleri kalkmadın mı ne demek?"
Adam yüz altın daha alarak cevaplamış: "Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim."
Vezir gene kafasını sallamış.
"Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek..."
Adam gülmüş. "Onu da sen bul..."

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Her Yerde Aşk

Giovanni Veronesi’nin yönettiği ve Robert De Niro, Monica Bellucci, Laura Chiatti, Valeria Solarino, Riccardo Scamarcio, Michele Placaido, Emanuelle Propizio ile Donatella Finocchiaro’nun oynadığı Her Yerde Aşk (Manuale d’am3re - The Ages of Love), 19 Ağustos 2011’de M3 Film dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarılıyor.

İş için uzak bir sahil kasabasına gelen avukat, karısını ilk defa aldatan ünlü bir televizyoncu, en yakın arkadaşının kızına aşık olan Amerikalı. İtalya’da aşkın farklı hallerine bakış atan, romantik bir komedi.

Basın Bülteni: .doc / .pdf

Fotoğraflar

Fragman

IMDb

19 Ağustos 2011 Cuma

Mutluluk Nedir?

"Mutluluk nedir?" diye sor bir kediye, ciğer mi der sence?
"Mutluluk sıcacık bir kucakta sevilmektir" diyecektir bence..

"Mutluluk nedir?" diye sor bir köre, "görmek" midir der sence?
"Mutluluk her rengi hissedebilmektir" diyecektir bence...

"Mutluluk nedir?" diye sor bir dilenciye, "çuval dolusu para" mı der sence?
"Mutluluk sıcacık bir evde eksiksiz huzurla" yaşamaktır diyecektir bence...

"Mutluluk nedir?" diye sor bir sevene, "onunla olmak" mıdır der sence?
Hayır! "Mutluluk, onun mutlu olduğunu bilmektir" diyecektir bence.

16 Ağustos 2011 Salı

Karı Koca

Adamın biri yeni ulaştığı otele kaydını yaptırır. Odasına girdiğinde masada bir ...bilgisayar görür ve karısına e-mail atmaya karar verir. Fakat yazdığı mesajı farkında olmadan yanlış bir adrese gönderir....
Mail farklı bir yerde farklı bir bayana gider. tam bu sırada kadın, kocasının cenaze töreninden evine yeni dönmüştür ve bilgisayarındaki maili görür, arkadaşlarından geldiğini düşündüğü maili okuyunca olduğu yere yığılıp kalır. Odaya giren annesi, yerde yatan kızını ve ekrandaki mesajı görür:

Kime : Sevgili karıma
Konu : Yeni ulaştım.
Tarh : 14 Mayıs 2009

Benden haber aldığına şaşıracağından eminim. Burada bilgisayar var ve sevdiklerimize e-mail gönderebiliyoruz. Buraya yeni ulaştım ve kaydımı yaptırdım. seninde kayıtların hazır. Her şey yarın senin buraya geleceğini düşünülerek hazırlanmış. Seninle buluşmayı dört gözle bekliyorum. Umarım benim gibi sorunsuz bir yolculuk geçirirsin.
Not :" Burası çok sıcak. "

Yaprak Sarmalı Ekşili Köfte



12 Ağustos 2011 Cuma

Patrondan Kurtulma Sanatı

Seth Gordon’un yönettiği ve Jason Bateman, Charlie Day, Jason Sudeikis ile Jennifer Aniston’un oynadığı Patrondan Kurtulma Sanatı (Horrible Bosses), 12 Ağustos 2011’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.

Eğer patronunuz psikopatsa, ya da erkek avcısıysa ya da tam anlamıyla ahlâksızsa ne yapabilirsiniz? Üç kahramanımız, fazladan birkaç kadehin verdiği güçle ve biraz da tez canlı eski bir mahkûmun tavsiyesiyle, dünyayı patronlarından kurtulabilmek için dolambaçlı ama hataya yer bırakmayan bir plân yaparlar.

Basın Bülteni

Fotoğraflar

Web Sitesi

Fragman

IMDb

11 Ağustos 2011 Perşembe

Sevda Sokağı

ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
gecenin efkarı iniyor perde perde
sevdanın hayali vuruyor arada bir içime
ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
hani şu perdelerinde mavi kuş resimleri olan
ali bakkalın hemen yanında 17 numara
o kırgın hayatın tam ortasında
hani duvarlarında hala yazılar olan o sokakta
biri gurbetin ,biri ihanetin,
biri de seni böyle sevmenin hikayesi
sevdanın camı bana bakıyor ben cama
ve bak sen şu serencama
pencere önünde menekşeler ,hatmiler
bide gece sefası ,bide haytalığı adamın
abi bide sevdanın hayali vuruyor arada içime
iyi oluyor diyorum bu sana iyi oluyor
arada bir arkadaşlar geliyor laflıyoruz ordan burdan
anlarsın ya güzel abim
iç cebimde bir umut doğuyor
bide nerden bulduysam resmi sevdanın
resimde sevda inadına gülüyor
sevdam gayri resmi bilmekteyim
gel ki benim abim
birazda üstümüzde macera güzel duruyor
yani yakışıyor adama yakışıklı bir sevda
hayat haybeye vurmuyor yüzümüze belasını
hayat sokağımızda bir kehribar tespih gibi
dokuyor tanelerini takır takır yüzümüze

ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
ağzımda fiyakalı bir ıslık
zulamda ağır yarası sevdanın
ali bakkalın çırağı metin anlıyor halinden insanın
metin nedir senin niyetin
kap bakalım abine bir taze ekmek biraz zeytin
bu akşam yine odamda efkar var
anlarsın ya metin adamın halinden adam anlar

İbrahim Sadri

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Ya Secdeye Kapanırsa!

Bir gün Nasrettin Hoca, yol üstü bir hana inmiş. Han, Nuh Nebi'den kalma bir yer. Her tarafı delik deşik. Hoca'nın yüreğine bir korkudur düşmüş ama, ne desin? Nihayet bir söz arasında: "Yahu, bu senin tavan da ne kadar gıcırdıyor, beşik mübarek!" diyecek olmuş; fakat, hancı baba sözü şakaya boğarak, "Ağzını hayra aç Hoca, bu gıcırtı beşik gıcırtısı değil; tavan tahtaları Hakka tesbih çekiyor!" karşılığını vermiş.
Hoca, altta kalır mı? Hemen cevabı yapıştırmış:
" Peki ama, ya bu tavan böyle tesbih çeke çeke aşka gelip de secdeye kapanırsa, bizim halimiz nice olacak?"

Temel ile Dursun

Temel ile Dursun kahvenin önünde oturuyorlarmış. Bir turist gelmiş ve Temel'e İngilizce yolu sormuş. Temel'de ses yok. Turist bu defa Almanca sormuş. Temel'de yine ses yok. Turist Fransızca konuşmuş; Temel anlayamamış. Sonuçta, canı sıkılmış turistin, bağırıp, çağırdıktan sonra çekip gitmiş.
Bunun üzerine Dursun Temel'e, "Bir lisan öğrenmemizin zamanı geldi herhalde" demiş.
Temel'in cevabı:
" Boşver ne gerek var. Bak adam dünya kadar dil biliyor ama, derdini anlatabildi mi?"

Yavru Köpek ve Çocuk

Satılık köpek yavruları" ilânının yer aldığı bir dükkâna küçücük bir çocuk girmiş. "Ağabey" demiş, "Bu köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?"
"30 lirayla 50 lira arasında değişiyor fiyatları."
"Fakat benim sadece 5 liram var."
Dükkân sahibi, bir ıslık çalmış, yavrular köpek kulübesinden çıkıp, koşarak yanlarına gelmiş. Bir tanesi, biraz arkada kalmış. Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret ederek sormuş:
"Bunun nesi var?"
"Onun bir bacağı doğuştan kısa. Yani senin anlayacağın sakat."
Küçük çocuk heyecanla bağırmış:
"İşte ben bu yavruyu satın almak istiyorum..."
"O yavru için para vermen gerekmiyor. Al... bedava tarafından senin olsun."
Çocuk itiraz etmiş.
Gözleri dolu dolu dükkân sahibine demiş ki:
"O da diğer köpekler kadar değerli ve ben onun fiyatını tam olarak ödeyeceğim. Şimdi elimdeki bütün parayı size veririm, daha sonra da taksitle, geri kalan borcumu öderim."
Dükkân sahibi çocuğu ikna etmeye çalışıyormuş:
"Bu yavru hiçbir zaman diğerleri gibi zıplayıp koşamayacak, seninle oynayamayacak. Onu almak istediğinden emin misin?"
Küçük çocuk eğilip pantolonunun paçasını sıvamış ve büyük bir metal parçasının desteklediği bacağını dükkân sahibine gösterip, yumuşak bir ses tonuyla konuşmuş:
"Ben de koşamıyorum ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe ihtiyacı var."

Taslak

Ağız dalaşları sırasında kocası, karısına çıkışır:
" Erkeğin önemi şuradan belli ki, Tanrı bile onu kadından önce yaratmıştır."
Karısı hemen yanıtlar:
" Aklına şaşayım. Bir sanat eseri yaratmak için, önce bir taslak yapmanın âdet olduğunu bilmiyor musun?"

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Günebakanın Hikayesi

Bir bahçede yaşayan günebakan,güneşe aşıkmış.Her gün sabahı sabah eder, sevdiğinin yüzünü görmek için büyük özlem duyarmış.Güneş de ona aşıkmış.Ama uzaktan uzağaymış sevgileri,birbirlerine açılamadan,bakışmalarla duygularını ifade ediyorlarmış.Bu bile yetiyormuş onlara.
Güneş her sabah sevdiğini görmek için en mutlu,en parlak,en sıcak ışıklarını saçarmış.Günebakanın da sevgisi o kadar güçlüymüş ki,güneş ne tarafa gitse yüzünü o yöne çevirir,akşam güneş gittiğinde ise,büyük bir kederle başını öne eğer,tekrar sabahın olmasını beklermiş.
Tüm sevda hikayelerinde bir arabozan olur ya? Aynı bahçede yaşayan sarmaşık da günebakana aşık olmuş.İçten içe onu seviyormuş,sevgisi o kadar büyükmüş ki,günebakanın başka bir yere bile bakmasına dayanamıyormuş.onun güneşe olan tutkusu çıldırtıyor, kıskançlıktan çatlıyormuş.Onu kendime nasıl çevirebilirim düşüncesindeymiş.Sonunda onu sürekli kendime çevirebilirsem belki bana aşık olur,benden başkasını gözü görmez,güneşi göremezse onu unutur diyerek, her şeyi göze almış ve günebakanın vücuduna sımsıkı sarılmış.
Günebakan güneşe bakmak için çabaladıkça sarmaşık sımsıkı kollarıyla onu kendine çevirmiş.Zavallı günebakan ne yaparsa yapsın boşunaymış.Sarmaşık onu çok sıkıyormuş, derdini bir türlü anlatamamış,aslında güneşe aşık olduğunu,sarmaşığı sevmediğini söyleyememiş.Güneş de kahroluyormuş,ama o kadar uzaktaymış ki bir türlü sevdiğine yardım edemiyormuş.
Sarmaşık karşılıksız da olsa günebakana yakın olmanın,ona sarılabilmenin mutluluğunu yaşıyormuş.Ama onu ne kadar incittiğinin,ne kadar kederlere ittiğinin,ne kadar zayıflattığının farkında bile değilmiş.”Olsun,zamanla beni sever”diyormuş.Bir sabah güneş doğmuş yine,ama günebakanın başı yere eğikmiş,saatler geçmiş,hala günebakan hareketsiz başı önündeymiş.Sarmaşık güçlü kollarıyla sarsmış onu,ama günebakan hareket etmiyormuş. Günlerdir sarmaşığın sımsıkı sarılı kolları, onu nefessiz bırakmış,bir şey yapamamanın çaresizliği,onun yaşama olan bağlılığını koparmış,hayattan zevk alamaz olmanın haliyle günebakan ölmüş.
Sarmaşık o zaman anlamış yaptığı yanlışlığı,onu çok sıktığını,aslında buna hiç hakkı olmadığını anlamış anlamasına ama iş işten geçmiş.Onu ebediyen kaybetmiş.
Eskiler der ki;
“Her zaman aramızda sarmaşıklar bulunur.Hiç hoşlanmadığımız halde bizi kendilerine zorla bağlamak isterler.Bizim onu istemediğimizi anlamaz ve bizleri sıkarlar. Bazı insanlar onu kırmamak için, onu istemediklerini söyleyemez,ama yaşadığı sıkıntıyı da içine atarlar,zararı kendilerine olur.Bazısı da direkt olarak söyler onu hiç sevmediğini,onun bu sıkma huyundan hoşlanmadığını,bu defa sarmaşık kırılır”
Uzun lafın kısası her zaman güneş,günebakan ve sarmaşığın hikayesi yaşar ve yaşamaya devam eder ,nesilden nesile anlatılır.

5 Ağustos 2011 Cuma

İmkansızın Şarkısı

Tran Ann Hung’un yönettiği ve Kenichi Matsuyama, Rinko Kikuchi, Kiko Mizuhara ile Tetsuji Tamayama’nın oynadığı İmkansızın Şarkısı (Noruwei No Mori - Norweigan Wood), 05 Ağustos 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.

Beatles şarkısının romantik melânkolisini taşıyan film, aşk, ölüm ve kalp kırıklığı üzerine bir başyapıt. 1960’ların sonlarında Tokyo’da geçen film, ilk aşkı Naoko’ya derinden bağlı Watanabe’yi izliyor. Watanabe her an ölümün etkisini hissederken, hayatına ansızın hayat dolu genç kız Midori giriyor.

Basın Bülteni

Fotoğraflar

Web Sitesi

Fragman

IMDb

4 Ağustos 2011 Perşembe

Seni Arıyorum

Her gece bir kervan geçer ömrümden,
Başımı secdeye koyduğum yöne doğru.
Her gece beklerim onu, elimde çıkınım.
En Sevgili'nin kervanıdır, bilirim.
Yârenler Yâri'nin denklerini taşır katarlar.
Kardelen tohumu oldum,
Kolladım zamanı bilmem kaç bin gece.
Zamanı kolladım,
Kum saatinin en üstündeki kum taneciği gibi.
Zamandan geçip an olabilmek için...
O an, ayağının bastığı olabilmek için yaratılmışların arasında.
Sen'i arıyorum Ey Sevgili!
Gözümün iliştiği, düşüncemin geçtiği,
Yüreğimin eriştiği her yerde,
Sen'i arıyorum.
İkliminde bestelenmiş her notada,
Vuslatına göçen kervanının izlerini haritalaştırıyorum
Özlem coğrafyalarında.
Yedi iklim tam yedi bahar, gözlerimde güneşin rengi.
Adı konmamış diyarlarda bile ararım Sen'i.
Bu arayış; bazen güneşlerin çarpışmasıdır debdebeli.
Bazen küçük bir derenin en durgun yerinde,
Kıyısında su içen karıncanın ayaklarını ıslatması..
O kadar naif, tılsımlı bir o kadar da...
Bebeklerin avuçlarındaydın Sen.
Fırtınada ve sonrasındaki dingin havada söylenir adın.
Ay her gece şâk olurken şehadet parmağınla.
Bana düşen hep husûf (Ay tutulması)...
Zaman, sensiz Kenan olur; mekân bin kuyu.
Her kuyuda ben, bin Yusuf...
Bastığım taşlardan silinmiş,
Sularda şimdi ayak izim.
Suyun sırrını ateşe sormalı,
Ateşin sırrını pervaneye.
Ya pervanenin sırrı?
Dönmek olsa gerek, hep Sana dönmek.
Yıldızlar, güneşler gibi döne döne yanmak.
An döner, ömür döner, âlem döner...
Her şey olursa, durmaz başım dâim döner.
Dillerde adın gibi döner.
Ellerimi açmışım Rahman'a,
Sen'i arıyorum ey Sevgili.
Sen'i arıyorum...
Menekşe yaprağında meltem olur nefesim Sen'i söylerken.
Kelebeğin kanadına nakşedilmiş rengarenk toz gibi,
Serpilir Sen'i aradığım geceler ömrüme.
Yıldızların geçtiği çizgide koşuyorum, ben bir karınca...

Yeşil kuşlara bakarak koştum hep asumanda.
Onlara özendim;
Kanatlarını açtılar onlar, ben yanık ellerimi.
Takıldım çölde Sen'i özleyen kuşun peşine.
Zümrüdüanka dedim... Kafdağı dedim...
Efsanelerdeki sevda ülkesinde bulmaktı hayalim efsununu.
Ey Yâr! Sen'in diyârında bülbül,
İkliminde açan gonca olabilmek hulyasıyla
Gözyaşlarımda dualarımı, dualarımda hep Sen'i istedim.
Beyt'ine damladı yanaklarımdan süzülen hasret.
Kevser'le suladım gülünü, neredesin?...
Bir yağmur taneciğiydin düşen alnıma,
Kırk değil kırkbin ikindide.
"Sen!" deyip yürüdüğüm yollarda,
Saçlarım, omuzlarım, bir de yüreğim ıslandı
Çağlar ötesinden türkünü söyleyen sağanaklarda.
"Ümmetim!..."deyip döktüğün incileri
Topluyorum şimdiki zamanda.
Hızır-İlyas seherindeki gül tomurcuğunda şekillenir,
Çiy tanesi oluverir incilerin.
Gözlerime sürerim...
Sücûdta ıslatır denizleri gözlerim.
Yıldızların arasındaydı sanki gözlerinin ışıltıları,
En parlak yıldızdı yıldızlardı...
Burak'ın ayak izlerine basarak dolaştım Âlemler'i...
Yine böyle bir seyerânda; pınarların çağladı,
Cemâlin'e âşinâ bir çift zümrüt çekti beni sadağımdan.
"Yağma! Servetim yağma!" deyip dönen Selahaddin'in,
Gerçek hazineleri buluşuydu âdetâ.
Cennet rengi zümrütlerin
Çektiği yöne doğru sürükleniyor canım döne döne.
Şems-i Tebrîzî'nin peşinden gidercesine...
Gökler ötesinde aradım hep tebessümünü.
Ve nihayet, solunmuş bir nefesten de yakın,
Bir yürek atımlık benden de ben...
Ve Gökçen bir bakışta buldum Sen'i...
Ne Ankâ kaldı gözümde, ne korktum Kafdağı'ndan.
İnsan dünyaya bir kere gelir.
Öyleyse, yaşamamış olmalıyım bunca zaman.
Her şeyim O'na ayak uyduruyordu, kalbimin tıp tıpları bile...
Ne var ki; hazan kıskandı gülleri.
Yaprakları savurdu Karayel.
Büktü boynunu kardelen.
Bana mevsim yine sonbahar...
İmbatın estiği memleketteyim, üşüyorum.
Şimdi ne Sen varsın En Sevgili,
Ne de Sen'i görür gibi olduğum cennet rengi.
Kervan, katarlarını toplar oldu bu diyardan.
Mus'ab utancında saklıyorum yüzümü....
Her şeye rağmen,
Hiç tükenmedi yüreğimin orta yerindeki ümit.
Ateş böceği aydınlığıyla düştüm kör karanlıktaki yollara.
Kör ufkunda vuslat çırağı bir ümid.
Kaldırmadım başımı Efendim, koyduğum yerden...
Aradığım yine Sen!...

Bilal Batmaz