30 Ağustos 2009 Pazar

Adam ve Ayı

Allah'a inanmayan bir adam, ormanda geziyormuş. Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış. Adam, bütün gücüyle kaçıyormuş ama, ayı da ona git gide yaklaşıyormuş. Sonunda ayağı takılmış, yere düşmüş. Korkuyla bağırmış: "Allah'ım"
Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş. Etraf kararmış ve gökyüzünden bir ışık hüzmesi adamın üzerine yansımış. Çok derinden gelen bir ses, konuşmaya başlamış: "Yıllarca bana inanmadın. Yaradılışı kozmik bir kazaya bağladın. Sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun ?"
Adam utanç içinde cevap vermiş: "Biliyorum, bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık. Ama belki ayıyı dindar yapabilirsiniz."
Ses, "Peki" diye cevap vermiş ve ışık kaybolmuş.
Nehir tekrar akmaya başlamış, her şey eski haline dönmüş. Ayı, iki pençesini gökyüzüne doğru çevirmiş ve konuşmaya başlamış: "Tanrım, senin rızkınla orucumu açıyorum, hamdolsun verdiğin nimetlere..."

Tükürük Şampiyonu

Temel, Almanya'ya işçi olarak çalışmaya gitmektedir. Uçakta, iki üç sıra arkasındaki bir koltukta oturan Alman, ona doğru tükürür ve tükürük Temel'in kulağının yanından mermi gibi geçer. Bizimki müthiş sinirlenir. Alman, istifini bozmadan konuşur: "Ben, 1996 Olimpiyatları dünya şampiyonu Hans" der. Temel, Hans'ın suratının tam ortasına tükürür. "Ben henüz acemiyim de..." diye durumu açıklar.

İmam

Köyü sel basar. O sırada imam camide, cemaate vaaz vermektedir. Sel haberini alan köylüler kaçar; sadece imam, Allah'ın kendisini koruyacağını söyleyerek camide kalır. Kısa bir süre sonra, sular camiye ulaşır; imam, minareye kadar çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne imamı kurtarmaya gelir. Ancak, o, "Allah beni korur" diyerek, tekneye binmez. Sular daha da yükselir. İmam ikinci kata tırmanır. Bir tekne daha gelir ama, gene imam, Allah'ın kendisine yardımcı olacağını belirterek, o tekneye de binmeyi reddeder. Sular yükseldikçe yükselir, imam artık minarenin en tepesindedir. Bir helikopter yaklaşır. İmam, helikoptere de binmez. Ve tabii sonunda boğularak ölür. Ahiretin kapısında kendisini melekler karşılar. İmam,hayal kırıklığını belli eder: "Ben hayatımı hep ibadet ederek geçirdim, insanlara iyilik yaptım, günahtan uzak durdum. Yaşadığım köyü sel basınca, herkes kaçtı ben camiyi terk etmedim. Çünkü Allah'ın beni kurtaracağına inanıyordum. Ama görüyorsunuz şimdi buradayım."
Tam o sırada bir ses duyulur: "Sana iki tekne bir helikopter gönderdim, binmedin. Daha ne yapılabilir ki?"

28 Ağustos 2009 Cuma

Günışığı Temizleme Şirketi

Christine Jeffs’in yönettiği ve Amy Adams, Emily Blunt, Alan Arkin ile Jason Spevack’ın oynadığı Günışığı Temizleme Şirketi (Sunshine Cleaning), 28 Ağustos 2009’da Tiglon Film dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.

Geçimlerini suç mahallerini temizleyerek sağlayan iki kız kardeş, işleri önce yüzlerine bulaştırsalar da bu alanda kendilerine bir isim yapmayı başarırlar. Ancak sorunları, geçmişlerinden gelen bir olayla birleşince Günışığı Temizlik Şirketinin geleceği tehlikeye düşer. Acaba verdiği hiçbir sözü yerine getiremeyen babalarının yardımıyla aile her şeyin üstesinden gelebilecek midir?

Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

27 Ağustos 2009 Perşembe

Faks

Bir Türk, bir Amerikalı ve bir Alman birlikte saunaya gitmişler.
Bellerinde birer havlu saunada oturmuslar ter atarlarken, bip bip bip diye ses duyulmuş. Amerikalı, sağ eliyle sol koluna dokunup, "Çağrı cihazım çaldı. Derimin altında elektronik devre var da..." demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş, bu sefer bir cep telefonu çalmaya başlamış. Bunun üzerine Alman, sol avuç içini kulağına götürmüş ve konuşmaya başlamış. Görüşmesi bitince, Türk'e ve Amerika'lıya dönüp, "Avucumun içinde cep telefonu devresi var da..." demiş. Teknolojik olarak geri kalmayı gururuna yediremiyen Türk, "Bana bir dakika izin verin" demiş ve dışarı çıkmış. Birkaç dakika sonra döndüğünde poposunun arasına sıkışmış tuvalet kağıdı sarkıyormuş.
Amerikalı ve Alman'ın kendisine garip garip baktığını görünce,
"Faks geliyor da..."

Soya Soslu Biftek

Soğanlı Diyet Bonfile

Sirkeli Biber Salatası

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Soysuzlar Çetesi

Quentin Tarantino’nun yönettiği ve Brad Pitt, Diane Kruger, Melanie Laurent ile Eli Roth’un oynadığı Soysuzlar Çetesi (Inglorious Basterds), 21 Ağustos 2009’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Alman işgâli altındaki Fransa’da Shosanna Dreyfus, ailesinin Nazi albayı Hans Landa tarafından katledilmesine tanık olur. Katliamdan kurtulan Shosanna, yeni bir hayata başlar. Öte yandan Teğmen Aldo Raine’in önderliğindeki bir grup Yahudi askeri, önceden belirlenmiş hedeflere yönelik intikam faaliyetlerine başlamıştır. Raine’in intikam timine Alman kadın oyuncu Bridget Von Hammersmark da katılır.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

Dondurmalı Bademli Tatlı

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Geleceğim Ol

Denize dökülen bir ırmak gibi
Öyle ak içime öylesine dol
Yarına açılan bir yaprak gibi
Unuttur mazimi geleceğim ol

Hasretin yerini müjdeler alsın
Bırakta mutluluk kapımı çalsın
Bütün acılarım dünlerde kalsın
Unuttur mazimi geleceğim ol

Yorgunum yıllardır hep beklemekten
Yorgunum gönlüme sabır ekmekten
Kurtar artık beni hasret çekmekten
Unuttur mazimi geleceğim ol
Bir ömür boyunca seveceğim ol

Ahmet Selçuk İlkan

Ben Seni Asla

Sen hayatımın en vazgeçilmez aşkı
Sen uğrunda en çıldırdığım esmer
Sen yolunda savaşlar verdiğim sevdam
Sen uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Sen beklediğim
Sen özlediğim
Sen gizlediğim...

Güneş doğmayı unutabilir
Sabah olmayı
Yağmur yağmayı
Ama ben seni asla...

Çiçekler açmayı unutabilir
Kuşlar uçmayı
Baharlar gelmeyi
Ama ben seni asla...

Ne zaman bir şiir okunsa aklımdasın
Ne zaman bir telefon çalsa karşımdasın
Sen Tanrımın en güzel armağanı
Sen hayatımın en gerçek yalanı
Sen bütün huylarımı ezbere bilen
Sen gözyaşlarımı en iyi silen
Sen dünyanın en güzel kadını

Sen yemeğimin tuzu
Yüreğimin buzu
Anasının en güzel kızı
Sen kalbimde en tatlı sızı
Sen bütün varlığımın en sevimli hırsızı
Sen sevdikçe sevilesi
Övdükçe övülesi
Öptükçe öpülesi aşkım...

Sen beni yokluğuyla delirten
Varlığıyla yolumu yolundan çeviren
Sevdasıyla beni bir dağ gibi deviren kadın
Bundan böyle senden sorulsun günahlarım
Sende bütün sorularım
Sende bütün cevaplarım
Adam olmuşsam senden
Katil olursam senden
Ben çoktan vazgeçtim kendimden
Ama senden
Asla kadınım
Asla! ...

Ahmet Selçuk Ilkan

Sen Varsın

Gönül tezgahında şiir dokudum
İplik iplik nakışında sen varsın
Aşk yolunun kanunu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın

Fikir vadisinden bir ırmak geçer
Eğilir serviler suyundan içer
Bağrında ay doğar zambaklar açar
Sessiz sessiz akışında sen varsın

Öz suyusun hayat denen şişenin
Nedenisin keder ile neşenin
Sevda cephesinde şehit düşenin
Donuk donuk bakışında sen varsın

Hep senin renginde görünür bahar
Yaprakta yeşilin gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın

Gidip de yorulma çok uzaklara
Sen, seni gel benim içimde ara...
Umut güneşimin mor bulutlara
Girip girip çıkışında sen varsın

Abdurrahim Karakoç

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Sevgi

Önce hayalin girdi odama
yüzün karanlıktı ve kimliksizdin
hüznün adını sonbahar koyduğumdan mı ne
hep sonbaharlarda aradım seni sokaklarda
yüzünü bile görmemiştim ama amacımdın
inancımdın insanlardaki güzelliğe
değil mi ki kırdılar mahsun bakışlı fidanları
değil mi ki yıktılar sımsıcak dünyaları
at bindim, kılıç kuşandım, şahlandım
savaşlara girdim savunmak için seni
açlara bir kase çorba sundum adına
susamışlara kaynak suyu içirdim
hiç okşanmamış çocuk başlarını okşadım senin elinle
ve muzaffer askerler gibi gülümsedim sonra sana
çatlayan dudaklarım yumuşadı seni düşündükçe
aydınlandı zindanlarda kaldıkça gözlerim
nefes nefese çıktım bütün merdivenleri senle
şair oldum, şiirler yazdım
seyyah oldum, diyarlar gezdim
el emeğim göz nurumla ince ince nakışladım seni
bir el uzatımı yerdeydin, biliyordum
denizle gecenin buluştuğu yerde
uzanıp aya dokundum
yüzünle, adınla, kanınla, canınla ordaydın
Sen...Sevgiydin

Dilek Özdemir

Boyutsuz Bir Sevda Bu

boyutsuz bir sevda bu
zamanı yok
mekanı yok
sonu ne olur diye
hesabı yok
boyutsuz bir sevda bu
korkusu yok
türküsü yok
sen sever misin diye
sorgusu yok
boyutsuz bir sevda bu
zinciri yok
silahı yok
böyle olmalı diye
kitabı yok
boyutsuz bir sevda bu

Dilek Özdemir

16 Ağustos 2009 Pazar

Ben En Çok Seni Sevdim

Ben en çok senin tavrını sevdim.
Kararlılığını, sakinliğini, huysuz olmayışını...
Yangın yüreğimi nağmeleri ile söndüren
Ilık ılık esen sesini sevdim.
Munis, sevgi dolu sıcacık gözlerini,
"Seni seviyorum" deyişini,
Beni kendince sevişini sevdim.
Ellerine hayrandım.
Tutabilmek, ömür boyu kollarında olmak isterdim.
Seni, sen olduğun için sevdim.
Ben en çok seni sevdim.
Ben en çok, kaderimden nefret ettim.

Saadet Güldürsün

Kışımız Bahara Dönünce

Bana geldiğinde kanadın kırılmıştı
İncinmiştin sevgiye muhtaç
Sen gelince mevsimleri değiştirdim
Benim sıcaklığım vardı
Senin güzelliğin
Dışarıda ise lapa lapa kar
Sonra seni seyrettim
Belli ki yorulmuştun
Oracıkta uyuyuverdin
Sonra uyandın apansız
Az mı lanetler yağdırdık
Seni kıranlara sana kıyanlara
Az mı geçen zamana seslendik
Dedim ya, kışımız bahara dönünce...

Sonra deli yüreğin çarptı
Benimse kaşlarım...
Sen kanat çarptın güçlendin
Benim göğsüm daraldı nefessiz kaldım
Gözün penceredeydi
Benimse yüreğim
"Benimle kal" dedim, cevap vermedin
Seni zorlayamazdım
Sana hiç kıyamazdım
Sırf kalasın diye kanadını kıramazdım
Dedim ya, kışımız bahara dönünce...

Ali Hakan Düz

Uy Paralar

Temel banka soymak suçundan yargılanıyormuş. Son celsede hâkim delil yetersizliğinden Temel’in tahliyesine karar vermiş. Temel bunu duyunca çok sevinmiş ve bağırarak hâkime;
"Uy cözünü sevdigumun haçim beyi, yani şimdi bu paralar penim oldu değil mu?"

Hazine

Genç kız, günah çıkardığı papaza bekâretini kaybettiğini söylediğinde papaz, uzun bir nasihatten sonra;
"Bir daha yerine koyamayacağın bir hazineyi kaybettiğinin farkında mısın?" dediğinde, genç kız gülümseyerek yanıtlar;
"İyi ama muhterem peder... Anahtarı herkeste olan bu hazine de uzun süre korunamıyor ki..."

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Dostluk

Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası. Günler boyu iş aramış ama bulamamış... Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini...
Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,
"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.
Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar,
"Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış.
Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı işadam, terzinin yanına yaklaşıp,
"Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim" deyince,
"Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi.
Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.
"Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?" diye soran yaşlı adam,
"Ben terziyim" yanıtını alınca "Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi.
Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş.
Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.
Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.
Ve başlamış anlatmaya:
"Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş.
Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona "Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş.
Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.
Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın..."
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş...

Kız Kardeşimin Hikayesi

Nick Cassavetes’in yönettiği ve Cameron Diaz, Abigail Breslin, Alec Baldwin ile Jason Patric’in oynadığı Kız Kardeşimin Hikayesi (My Sister’s Keeper), 14 Ağustos 2009’da Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Sara ve Brian çiftinin hayatı, Kate’in lösemi hastası olduğunu öğrendiklerinde sonsuza kadar değişir. Ebeveynlerin tek umudu, yeni bir çocuk daha doğurmaktır. Anna doğduktan sonra kızlar ilgi odağı olur ve tek oğulları Jesse neredeyse unutulur. Tıbbi açıdan özgürlük isteyen Anna 11 yaşına geldiğinde, bir avukat tutarak Kate’in tükenen vücudunu kaderin ellerine teslim edebilecek bir dava açar.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

13 Ağustos 2009 Perşembe

Gemileri Yaktım

Haydi gel
Gemileri yaktım bu limanda
Sensizliğin kıyısındayım..
Yokluğun medcezirden,
Yüreğime çarpar darmadağanım bugün; gel..

Sensiz doğmuyor ufkuma güneş
Ay ışığı yok, mehtap yok..
Yıldızlar sürgün sensiz gecelerimden,
Karanlığım, kapkarayım bugün, gel..
Her yanım zemheridir yokluğunda
Ya seni bağrıma basmalıyım bu gece
Ya da bu diyardan gitmeliyim.
Haydi gel
Yokluğun beni kahreder
Kalbimde prangalar, zincirler..
Gelişin anahtar,
Gelişin kurtuluşudur yüreğimin
Ve yüreğimdeki aşk'ın,
Sevdanın kurtuluşu..
Gelişin,
Çiçeklerin açtığı
Kuşların cıvıl cıvıl uçtuğu bahar.
İçimi serinleten su ve
Buram buram taze ekmek kokusu..

Haydi gel,
Ey canım, cananım, cana can katanım
Gemileri yaktım diyorum,
Sensizliğin kıyısında seni bekliyorum
Gel kırma bu aşkın kalemini
Beni sensizliğe mahkum bırakma
Yokluğunun zindanlarına hapsetme beni..

Haydi gel
Gemileri yaktım diyorum ey peri
Ya seni kazanmalı,
Ya da özüme geri dönmeli

Çetin Duran

Ayrılmam

Sona ermekte gün seninle
Akşamlar böyledir hep sessiz
Eşyalar başka yerde, ben bir yerde
Gölgen dolaşır gibi sanki peşimde.

Işıkları yakın, nedir bu giz
Yokluğun da, sen de varsa bu evde

Ayrılmam, sarılırım hayallere
Ayrılmam, sevişirim özleminle

Hava ağır, sıkıntıda sokaklar
Sensiz kaldırımlardaki bu iz
Alışmaya çalıştıkça öfke gibi
Hasret büyüyor göğüsümde, sinsi, sessiz.

Ayrılmam, sarılırım hayallere
Ayrılmam, sevişirim özleminle.

Sezen Aksu

Tatil Bitti

Bir işadamı, oldukça yoğun ve yorucu geçen bir seneden sonra tatile çıkmaya karar verir. Eşi de kendisi gibi meşgul olduğu için birlikte tatil yapacakları bir dönem ayarlamak zor olur. İspanya kıyılarında bir otel bulur ve bulduğu ilk uçakla oraya gider. Otele yerleşirken bir aylık bir rezervasyon yaptırır. Bir hafta kadar güzelce tatil yaptıktan sonra, bir akşam yemeğinde garson kendisine bir mektup iletir. Mektubu okuyan işadamı, tatilini geçirdiği otelin yöneticisinin yanına gider. "Ne yazık ki tatil sona erdi..." Yönetici şaşırır ve üzülür. "Ama beyefendi, bir aylık rezervasyon yaptırmıştınız, ne oldu böyle aniden?" İşadamı çaresiz bakışlarla cevap verir: "Evet bir ay kalacağım, ama tatil bitti. Karım işinden izin almayı başarmış ve iki gün sonra burada olacakmış..."

11 Ağustos 2009 Salı

Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Behçet Necatigil

Seni Yaşamak

Seni her özlediğimde sevgilim,
Gökyüzüne bakıyorum;
Göğün mavisinde gözlerini görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Denizlere bakıyorum.
Ufuğa bakınca mucizeni görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Kuşlara bakıyorum.
O kanatlardaki özgürlüğünü görüyorum çünkü.
Ve aşkım, seni her özlediğimde,
Adında isyan ediyorum.
Seni özlemek istemiyorum ben,
Ben seni yaşamak istiyorum,
Seni her özlediğimde sana bakmak istiyorum
Ve seni sende görmek sadece

Behçet Necatigil

9 Ağustos 2009 Pazar

İzmir 13 (Çeşme) Altınkum

Manyas Gölü 3

Manyas Gölü 2

Manyas Gölü

Evlenme Tarihi

Bir boşanma davasında kadın:
"Kocamın hayatı futbol. Yalnızca futbol düşünüyor. Ne zaman evlendiğimizi sorsanız hatırlamaz."
Tam o sırada kadının kocası yerinden fırlar.
"Nasıl hatırlamam Hakim Bey, Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı 6-0 yendiğinin ertesi günü evlenmiştik!.."

Havuç

Baba evinin penceresinden minik kızının arkadaşı ile kardan adam yapısını izleyip onların konuşmalarını keyifle dinliyormuş...
“Bittiiii...” demiş kızın arkadaşı, “Eve gidip 1 havuç getireyim de tam bir kardan adam olsun...”
“2 tane getir...” demiş minik kızı, “İkincisiyle de burnunu yaparız!..”

Dünyada En Zor Şey

Bir filozofa: “Dünyada en zor şey nedir?” diye sorarlar.
“Sözdür” diye cevap verir filozof.
“Neden?” diye sorduklarında:
“Çünkü anlamak da zordur, anlatmak da” der.

Başka Yol

Anne, hani sen bana bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer demiştin ya?
"Evet kızım... Ne oldu ki?"
"Hiiiç, dün akşam ben başka bir yol buldum da..."

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Her Gece Sen

Her gece sen girersin rüyalarıma
Her gece sen...
Paramparça olur uykularım
Karanlığın en koyulaştığı yerde
Kapının çalındığını duyarım
Açınca soğuk bir rüzgar çarpar yüzüme
Sen yoksun...
Kilitlenir dudaklarım
Gözlerim karanlıklarda boşuna arar seni
Sen yoksun...
Yalnızlığımı kadehlere doldurup
Tek başıma içmeliyim bu gece
Kırmalıyım kitapları
Evleri ateşe vermeliyim
Sen yoksun...
Zaman gitgide uzar
Altmış saniye bir dakika
Altmış dakika bir saat
Ve sabahın olmasına daha beş saat var
Beklemek bir çeşit ölmektir
Sen yoksun...
Bu bana her gece binlerce ölüm demektir.

Neden ayrılsın ellerimiz her akşam üstü?
Gözlerime acı bir karanlık düşsün
Bir vapur alsın götürsün seni
Ben vapurlar dolusu kederimle yapayalnızım
Sen uzak bir körfezde özlemli, dalgın
Kıyılarına çarpıp ağladığı yerde dalgaların
Neden ay karşılardan yükseldiği zaman,
Başın omuzlarımda olmasın?
Neden ellerin avuçlarımda değil?
Neden gözlerim aradığı zaman gözlerini bulmasın?

Durup durup beni bu çaresizlik hançerliyor
Bu yolların bir yerde ayrılması,
Uzayan kilometreler...
O sefil, anlayışsız bakışları insanların
Dünya, o eski dünya değil
Tanrı'ysa çoktan unuttu bizi
Şu uçsuz bucaksız evrende
Ne derdimizi dinleyen,
Ne de bir anlayan var sevgimizi.

İki ömür değil,
İki ayrı ve büyük yalnızlıktır yaşadığımız.
Her şey aslında başka renkte.
Vernikli eşyalar, vernikli yüzler...
Altından yer yer sırıtan bir yoksulluk
Yalan üstüne yalan,
Oyun içinde oyun...
Her şey bir yerde anlamsız ve boş
Gerçek olan şimdi senin yokluğun

Senin varlığını özledim duyuyor musun?
Bak nasıl artıyor ellerimin sıcaklığı
Dinle bak nasıl çarpıyor yüreğim
Bütün sokaklarında bu şehrin sana koşuyorum
Seni soruyorum gelip geçene,
'Görmedik', diyorlar.
Anlamıyorlar seni nasıl özlediğimi,
Nasıl sevdiğimi bilmiyorlar.
Volkanlar tutuşuyor,
Ormanlar yanıyor içimde.
Her gece milyonların uyuduğu bir anda,
Devler uyanıyor içimde.

Seni düşünüyorum,
Karanlıklar içinden özlemli sesin geliyor.
Bir ışık yanıyor çok uzaklarda,
Çorak topraklarımın üzerinden bir bulut geçiyor.
Şimdi umutlarım,
Varılmaz uçurum diplerinde
Korkunç, karanlık mağaralarda hayallerim.
Derin bir kuyudan su çekercesine,
Zamandan ve mesafelerden seni çekiyor ellerim.
Sen her zaman olduğun gibi
Yine o en güzel, en değerli...
Benimse ellerim sımsıcak,
Dudaklarım nemli,
Özlediğim herşeyimle
Kopup en yüksek tepelerden
Bir çığ gibi sana geliyorum.
Sonra dağlar çöküyor ansızın,
Ağaçlar devriliyor,
Evler yıkılıyor,
Altında kalıyorum...

Kırık bir heykel,
Parçasını arıyor her gece.
Bir şarkı notasını...
Bir tablo renklerini...
Ağaç yapraklarını...
Vazo çiçeklerini...
Ve bir adam,
Her gece yollara düşüp,
Yana yakıla seni arıyor...
Mağrur gözleri ıslak,
İlk defa ağlıyor bu adam,
'Gel ' diye,
İlk defa yalvarıyor...

Ben her gece,
Gözlerim tavanda bir noktaya dikilmiş,
Seni düşünüyorum.
Ve sen o saatlerde,
Benim görmediğim rüyaları görüyorsun.
Bir böcek giriyor kafatasıma...
Her gece sen,
Bir cinnet gibi,
Kanıma yürüyorsun...

Ümit Yaşar Oğuzcan

Dağ Rüzgarı

Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim...
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna birgün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum...
Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Herşeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanıbaşımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık
Bir nefes de benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.
Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.

Ümit Yaşar Oğuzcan

4 Ağustos 2009 Salı

Seninle Olmanın En Güzel Yanı

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
"Seni seviyorum" sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..

Ama sen hiç benimle olmadın ki...
Ya aklın başka yerlerdeydi ya yüreğin...

Can Yücel

Ben Bir Eylül Sen Haziran

Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilkyaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım onüçüncü aylara
Ben bir eylül, sen haziran.

Ümit Yaşar Oğuzcan

2 Ağustos 2009 Pazar

Aşk

Aşk karşındakini bulunmaz hint kumaşı sanmanla, sersemin teki olduğunu anlaman arasında geçen zamandır.
Aşk dolmaya benzer, iyi sarılmazsa pişerken dağılabilir.
Aşk elmayı yemekle başlar, ayvayı yemekle biter.
Eline almış bir çiçek; sevecek sevmeyecek. Ah koca sersem, çiçek nereden bilecek...

Si senyorita

Genç ve güzel İspanyol düşes, atletik yapılı ve yakışıklı uşağının gözlerine anlamlı anlamlı bakarak konuşur:
"Moze ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkar!"
"Si senyorita"
"Moze, elbisemi çıkar!"
"Si senyorita"
"Moze, sutyenimi ve külotumu da çıkar!"
"Si senyorita"
"Şimdi beni iyi dinle Moze. Bir daha seni elbiselerimi giyerken yakalarsam işten kovarım, tamam mı?"

Yalnız Afrika’da mı ?

Küçük Cem, okul dönüşü babasına anlatır:
"Bugün öğretmenimiz bize yeni bir şey daha öğretti. Bazı Afrika ülkelerinde, bir erkek karısını ancak evlendikten sonra tanırmış."
"Yalnız Afrika’da mı oğlum? Dünyanın her yerinde öyledir."

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Kontes

Julie Delpy’nin yönettiği ve Julie Delpy, William Hurt, Daniel Brühl ile Anamaria Marinca’nın oynadığı Kontes (The Countess), 31 Temmuz 2009’da Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Dönemin en güzel ve güçlü kadını olarak anılan Kontes, erkeklerin hakim olduğu bir dünyaya başkaldıran kadın olarak öne çıktı. Kendinden genç Istvan’la tutkulu bir aşk yaşarlar fakat Istvan’ın babası Kont Thurzo oğlunu ondan ayırmak için plânlar kurduğundan mutlulukları uzun sürmez. Istvan, sevgilisinin politik bir komplonun kurbanı olduğunu farkettiğinde çok geçtir.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
IMDb