30 Nisan 2009 Perşembe

Annabel Lee

Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi; Annabel Lee
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi"
Bir gece rüzgarından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiç biri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni...

Edgar Allan Poe

29 Nisan 2009 Çarşamba

Devrim Arabaları

Tolga Örnek’in yönettiği ve Taner Birsel, Ali Düşenkalkar, Halit Ergenç ile Sait Genay’ın oynadığı Devrim Arabaları, 01 Mayıs 2009’da Pinema Film dağıtımıyla Ekip Film - Artı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Cumhurbaşkanlığı konutunda 16 Haziran 1961 tarihinde verilen davette ülke kalkınmasını tartışılmaktadır. Bir ara Cumhurbaşkanı sinirlenip bu ülkenin otomobil bile üretebileceğini söyler. Bu iddia ciddi ciddi meydan okumaya dönüşür. Paşa emrini verir; yaklaşmakta olan Cumhuriyet Bayramı’na ilk yerli otomobil yetiştirilecektir. “Benzini bitip yolda kalan araba” olarak eksik bildiğimiz dramatik bir hikâye.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

Dilber'in Sekiz Günü

Cemal Şan’ın yönettiği ve Nesrin Cavadzade, Fırat Tanış, Osman Akça ile Necmettin Çobanoğlu’nun oynadığı Dilber’in Sekiz Günü, 24 Nisan 2009'da Medyavizyon Film dağıtımıyla Şan Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Doğu’nun kıraç topraklarında, fakir bir köyde annesi, babası ve kardeşleriyle yaşayan Dilber, çocukluk aşkı Ali ile evlenme hayalleri kurmaktadır. Dilber ile Ali birbirlerine aşıktırlar ama Ali’nin babası, oğlunu bir başka kızla evlendirmek için arkadaşına söz vermiştir. Dilber bunu kabûllenemez, ilk talibiyle evlenmeye karar verir. Bu arada, topal bir adam ağır aksak yürüyerek köye yaklaşmaktadır.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman

Erkekler Ne Söyler Kadınlar Ne Anlar

Ken Kwapis’in yönettiği ve Ben Affleck, Jennifer Aniston ile Drew Barrymore'un oynadığı Erkekler Ne Söyler Kadınlar Ne Anlar (He’s Just Not That Into You), 24 Nisan 2009’da Warner Bros. dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Greg Behrendt ve Liz Tuccillo’nun çok satan kitabına dayanan film, 20’li 30’lu yaşlarında Baltimore’lu bir grup insanı konu alıyor. Söz konusu insanlar ilişki havuzunun sığ kısmından evlilik hayatının derin ve bulanık sularına doğru ilerlerken bir yandan karşı cinsin işaretlerini okumaya bir yandan da “istisna yoktur” kuralına istisna oluşturmaya çalışıyorlar.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

Sigara ve Aşk

Seni unutmayı düşündüm bu gece. Bir sigaranın üzerine adını yazdım. Sigara bittiğinde unutacaktım seni. Duman duman atacaktım seni içimden. Rüzgâr savuracaktı küllerini. Fakat... unutmayı düşünürken, nereden bilebilirdim ki, seni her nefeste içime çektiğimi.

Hangisi Kıymetli?

Yaşlı kadın, geminin güvertesinde denizi seyrediyormuş. Hava çok rüzgârlıymış; şapkası uçmasın diye iki eliyle onu tutuyormuş. Genç bir adam yaklaşmış ve kadının kulağına eğilerek usulca "Hanımefendi kabalık etmek istemem ama rüzgârdan eteğiniz havalanmış, bacaklarınız görünüyor."
Kadın, "Ne yapayım. Bu şapkayı ancak iki elimle tutabiliyorum" cevabını vermiş.
Genç adam, "Ama bacaklarınız görünüyor" diye ısrar edince, şu açıklamayı yapmış:
"Evlâdım, eteğimin altında görünen 85 senelik. Ama ben bu şapkayı dün aldım."

Vermeyi Bilmek

Ermiş birine sormuşlar: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark var?"
Bu suale cevap vermek üzere ermiş diye bilinen şahıs, önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları yemeğe davet etmiş; tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da, "derviş kaşıkları" denilen bir metre sapı olan kaşıklar.
Ev sahibi misafirlerine, "Bu kaşıkların ucundan tutup,öyle çorbanızı içeceksiniz" şartını koşmuş. Fakat kaşıkların sapı o kadar uzun ki, döküp saçmadan çorbayı içmek mümkün değil. Konuklar aç kalkmışlar sofradan.
Sıra gelmiş, sevgiyi gerçekten bilenleri davet etmeye; yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun"deyince, her biri, uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece, her biri, diğerini doyurmuş. Ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
Ermiş kişi şöyle izah etmiş yaşananları: "Kim ki gerçek sofrasında, yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür ve doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın, gerçek pazarında, alan değil, veren kazançlıdır daima."

28 Nisan 2009 Salı

Kars 14 (Ani Harabeleri )

Erzurum 6

Erzurum 5

Erzurum 4

Erzurum 3

Erzurum 2 (Türk İslam Eserleri ve Etnoğrafya Müzesi)

Erzurum

Artvin 5

Artvin 4

Yanlış Anladı

Oldukca yakışıklı ve cüsseli kısaca herhali ile dört dörtlük bir adam bardan içeri girer. Yanında da bir devekuşu bara yaklaşırlar ve adam barmene seslenir;
"Bana bir viski" devekuşunu gösterek "buna da bir bardak su" der ve içtikce içerler.
Sonra adam,"hesap" der.
Barmen:
"27 $ 45 cent" der.
Adam elini cebine atar. Cebinden çıkardığı paranın hepsini bırakır çıkar. Barmen sayar tamı tamına 27 $ 45 cent.
Adam ve devekuşu ikinci gün yine gelirler içerler.
Hesap der "36 $ 18 cent" adam elini cebine atar butün parayı bırakır çıkarlar.
Barmen sayar 36 $ 18 cent barmen şaşkın olayın sırrını çözmeye çalışıyor üçüncü gün, dördüncü gün adam ve devekuşu geliyor gece geç saatlere kadar içiyorlar hesap ne kadar olursa olsun elini cebine atıyor bütün parayı bırakıyor barmen sayıyor hesap tam ne eksik ne fazla.
Barmen kafayı yemek üzere dayanamıyor ve bu işin sırrını soruyor adam anlatıyor;
"Bir gün aladdinin sihirli lambasını buldum cin çıktı ve bana üç dilek dilememi söyledi bende diledim..."
"Çok yakışıklı ve kadınların hayran olduğu bi tipim olsun."
"Her yerde ve her zaman ne kadar paraya ihtiyacım olursa olsun elimi cebime attığımda hazır olsun."
Barmen paranın sırrını öğrenmiş ve rahatlamıştır sonra devekuşunu göstererek sorar;
"Peki bu ne bu?"
Adam cevap verir,
"Ha o mu "
"Dileğim der.... Beni hiç yalnız bırakmayacak uzun bacaklı bir piliç istemiştim, yanlış anladı şerefsiz........?"

27 Nisan 2009 Pazartesi

Telefon Kimin ?

Bir grup arkadaş piknikteyken, ortada duran bir cep telefonu çalar. Telefonun yakınındakilerden birisi hands-free düğmesine basar ve konuşmaya başlar.
Adam: Alo
Kadın: Merhaba şekerim, piknikte misin?
Adam: Evet
Kadın: Ay ben burada süper bir deri ceket gördüm. 2.000 TL'cik. Alabilir miyim?
Adam: Olur, madem çok sevdin, al tabii...
Kadın: Canım... Galeride de 2009 model bir cip gördüm. Tam istediğim gibi...
Adam: Ne kadar?
Kadın: 150.000 TL
Adam: Hiç kaçırma onu da al.
Kadın: Yaşasııınn!.. Bir de geçen yıl beğendiğimiz ev yine satılık. 600.000 TL istiyorlar.
Adam: Tamam ama 575.000 TL'den fazla verme sakın.
Kadın: Oldu şekerim. Sonra görüşürüz. Çok iyisin.
Adam: Tamam, görüşürüz.
Adam telefonu kapatıp, afallamış şekilde kendisini izleyen arkadaşlarına bakarak sorar:
Bu telefon kimin, bilen var mı?

26 Nisan 2009 Pazar

Seni Sevebilmek Seni

Hayallerde yaşatmak seni;
Sen yokken bile seninle olabilmek.
Sesini duymadan sana seslenebilmek
Yüzünü görmeden sılayı dindirmek, hasreti bitirmek…
Issız sokaklarda aramak seni;
Bulamayacağını bile bile boş boş bakmak.
Gözlerini görmeden sevdaya akabilmek,
Durulduğum yerde seni bulabilmek.
Sen yokken hayatı yaşayabilmek;
Bir bebeğin tebessümünde, yaşlı bir ananın şefkatinde bulabilmek
Dağların yeşiline, bozkırın kahvesine, denizlerin mavisine
Adını yazabilmek.
Kadere seninle boyun cefaya katlanabilmek…
Gördüğüm her şeyi sana benzetmek;
Kuşların kanadında özgürlüğe seninle süzülmek.
İdama mahkumken ben, son arzum sen olabilmek,
Hayata her seferinde seninle selam verebilmek…
Her sevda sözcüğünde, sen akla gelebilmek
Edatı, tümleci, alfabeyi seninle sökmek
Birler, binler, milyonların arasında seninle kaybolmak.
Dünyanın bir ucundan diğer ucuna seninle varabilmek…
Aşkı sende bulmak; Ferhat Şirin, Kerem Aslı olmak,
Sevdayı adınla özleştirmek sana sindirebilmek sen olabilmek
Kara sevdanla başkasına bakamayarak sana kör olmak.
Dualar edip yaratandan yalnız seni dilemek…
Bir ömrü yolunda bitirip ecele gülerek gitmek;
Son nefesimde bile ismini zikredebilmek.
Yaşama tek kurşun sıkıp, ebediyete beraber varabilmek.
Azraille dalga geçip, kaderle alay etmek…
Şarkılarda, türkülerde seni sevmek;
En umulmadık anda aşkımla seni şiirlere dökebilmek,
Notalara, melodilere seni tonlamak
O kadar sakinken ben sana tutkun delirmiş şair olabilmek…

Tüm renklerin içinde seni aramak;
Kırmızını masumiyetini, mavinin özgürlüğünü sende görebilmek
Yeşiller içindeyken sen cennet bahçelerine uzanabilmek,
Uçsuz gökkuşağının altında seni bulabilmek…
Sevmek canından bile çok sevmek seni;
Bülbülü kıskandırıp, gülleri ayaklarına serebilmek
Candan cananı kıymetli bilmek uğrunda ölebilmek.
Seni sevebilmek seni...

Murat Abar

Uzaklarda Sevmek

hasreti bağrına ateş düşürür
yokluğu inan içini öldürür
her zaman her an seni düşündürür
zordur uzaklarda sevmek
yalanı gerçeği ayırt edemez
yüreği hisseder gözleri görmez
her gerçeğe inanmak istemez
zordur uzaklarda sevmek
ağlasan göz yaşını silemez
senin kadar çok üzülmez
gel desen o an gelemez
zordur uzaklarda sevmek
gönlüne yine yenik düşmüssün
sen onu istemesen de çok üzmüşsün
korkarsın belki gözünden düşmüssün
zordur uzaklarda sevmek
kaderim alın yazım dersin
yine de onu çok seversin
beklerim kavuşacağımız gün gelsin
zordur uzaklarda sevmek

Adem Genç

Yalnızlığım

Yeni tanıştık belkide
Ama kimbilir belkide hep vardın
Eşlik ediyordun sessiz ve sinsice belkide
Şimdi şimdi anlıyorum kurnazca ayırdın beni belki de

Liğme liğme savurdun sevdiklerimi belki de
Yalnızlığım yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin
Yalnızlığım kanımsın canımsın sen benim çaresizliğimsin
Yalnızlığım bugünüm yarınım sen benim hüzünlerimsin

Yalnızlığım tek bilebildiğim sen benim vazgeçilmezimsin
Senin olmamı istedin ama belkide bir aşık gibi
İnatla bunca zaman kendine sakladın belki de
Bir tohum gibi serpildin filizlendin ben oldun belkide

Yatağımı bile paylaşabilmek için benimle
Yalnızlığım yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin
Yalnızlığım kanımsın canımsın sen benim çaresizliğimsin
Yalnızlığım bugünüm yarınım sen benim hüzünlerimsin
Yalnızlığım tek bilebildiğim sen benim vazgeçilmezimsin

Mehmet Teoman

Ekran Koruyucusu

Tanrı demiş ki: "Bill senin durumun hakikaten karmaşık. Seni cennete mi cehenneme mi yollamalı bilemiyorum. Her eve bilgisayar girmesine yardımcı olarak insanlığa katkıda bulundun ama bir yandan da Windows gibi bir rezaleti de yarattın. Ben de senin özel durumuna göre bir şey yapacağım, cenneti de cehennemi de ziyaret et, hangisine gideceğine karar ver. "
"Tamam" demiş Bill Gates.
"Önce cehenneme bir bakayım" ve inmiş cehenneme. Bir de bakmış berrak sulu bir kumsalda bir sürü güzel kız top oynuyor eğleniyor, güneş parlıyor hava süper.
"Allaah" demiş Bill Gates. Cehennem böyleyse Cenneti hakikaten görmek isterim. Ve cennete çıkmış. Bir bakmış, bulutların üzerinde bir yer, etrafta melekler uçuşuyor, insanlar lir çalıyor, güzelce bir yer ama Cehennem kadar değil.
Tamam demiş tanrıya Bill Gates " Ben cehenneme gitmeye karar verdim. "
İki hafta sonraTanrı cehennemi ziyaret edip Bill Gates'in nasıl olduğuna bakmaya karar vermiş.
Gitmiş Bill' in yanına, Bill bir duvara zincirlenmiş, alevler içinde karanlık bir mağarada ve zebaniler işkence ediyor.
"Nasılsın Bill?
" Korkunç! Burası iki hafta önce geldiğim cehennem değil! Kızların oynaştığı o güneşli kumsala ne oldu? "
Tanrı cevap vermiş:
"O ekran koruyucusuydu..."

25 Nisan 2009 Cumartesi

Yakılacak Adam

Bilmeliydim bir sabah çekip gideceğini bilmeliydim
Ve sen daha kırmadan bu aşkın kalemini
Ben herşeye eyvallah deyip
Çekip gitmeliydim bu şehirden

Ben yakılacak adamım bu şehirde
Sana böyle yandığım için
Ben asılacak adamın bu şehirde
Seni böyle sevdiğim için

Oysa neleri öğretti hayat bana
Sırtımdan vurulmayı
Gülerken ağlamayı
Aç susuz yaşamayı
Daha neleri öğretti hayat bana
Bir sana yalvarmayı öğrenemedim
Bir de seni unutmayı

Ben yakılacak adamım bu şehirde
Sana böyle yandığım için
Ben asılacak adamın bu şehirde
Seni böyle sevdiğim için

Sen sahte mutlulukların süslü prensesi
Sen sosyetik barların şımarık sokak kedisi
Sen mutluluğumun korkak faresi
Sen hep aynı gecelerin
Sen hep aynı masaların
Sen hep aynı şarkIların
Vazgeçilmez mezesi

Senin cirit attığın bu sokaklarda
Ne gezer aşkın vefanın gölgesi
Çek git artIk
Burada bitsin
Bu aşkın hikayesi..

Oysa bir yudum mutluluğun için
Yollarına bir ömür serdim
Oysa bir gelişin için
Sokaklarına binlerce sabır ektim

Hasretse hasret, acıysa acı
En kralını çektim
Yalnız ve de tektim
Senin bir taş olduğunu nerden bilecektim

Biliyorsun evet biliyorsun
Seni bebekler gibi sevdim
Seni çiçekler gibi sevdim
Seni melekler gibi sevdim
Çünkü sen tapılacak kadındın bu devirde

Oysa ben
Sana böyle yandığım için
Sana böyle kandığım için
Seni böyle sevdiğim için
Asılacak adamım bu şehirde
YakIlacak adamım bu şehirde

Git artık git, güle güle.

Ahmet Selçuk İlkan

Ağladım

Hüzün yıldızları parlıyor bugün gökyüzünde,
Bu gece yine için için yanıyorum,
Oturmuş seni düşünüp ağlıyorum,
Seni, gidişini, sevişini, herşeyini...
Unutamıyor işte seni şu yaralı kalbim,
Yaptıklarını hatırlayıp, pişman oluyor...
Seni düşünüyorum bu gece, karanlık gökyüzünde...
Simsiyah gökyüzünde parlayan yıldızları seyrediyorum,
Onları sana benzetiyorum,
Kararmış kalbimin bir kenarında yanan meşale misali...
Dedim ya, seni düşünüyorum bu gece,
Beni sevdiğini, bana nasıl baktığını, bana nasıl güldüğünü,
Ellerimi nasıl tuttuğunu, ellerini nasıl tuttuğumu,
Büyüyen bir ateş gibi sevgimizin nasıl çoğaldığını
Ve birgün ansızın bırakıp gidişini...
Son vedanı hatırlıyorum, gözlerime ağlarcasına baktığını,
Gözlerini kalbime gömdüğünü hatırlıyorum,
Bir daha çıkamasın diye...
Çıkamadılar zaten kalbimden gözlerin,
Ölüler dirilirler mi ki gömülenler çıksın, gitsin?
Gittin son bir veda ile gözü yaşlı,
Elimde kolyen, ardından dakikalarca baktım, ağlamaklı,
Sıkıldım, üzüldüm, perişan oldum ama ağlamadım...
Ağlayamadım, engel oldu gururum, engel oldu aşkım,
Uzaklara gittin, belki birdaha asla geri dönmemecesine,
Özledim seni deliler gibi, özlüyorum hala...
Sen bir yerde ben bir yerde, yinede sönmedi sevgimiz,
Aksine çoğaldı dağlar gibi oldu hasretimiz...
Hep seni hayal eder, hep seni düşünürdüm,
Sesini duyunca yaşar, duyamayınca ölürdüm,
Aradın beni aylarca bir sevgi uğruna,
Ne yazık ki, ihmal edildin bir hata uğruna,
Kırıldın, ağladın, affettin ama hep sevdin,
Beni sevdin gülüm beni, kalbi kırık bir vefasızı,
Yine ihmal edildin yine unutuldun bir hiç uğruna,
Yine kırıldın, yine ağladın, yine affettin...
Bir daha unutuldun, sevdanla başbaşa bırakıldın,
Yine kırıldın, yine ağladın ama bu sefer affetmedin...
Sevdiğini en mutlu gününde öldürdün,
Ve ardına bakmadan gittin...
Beni benle başbaşa bıraktın, yıkıldım, üzüldüm, kırıldım...
Senden ayrılınca kaldım çaresiz, sevgisiz ve birde sensiz,
Hep sensizdim zaten ama şimdiki kadar asla değil...
Parçalanmış bir kalbe sahip oldun mu sen hiç?
Parça parça edilmiş, yıkık ve virane,
Bir o kadarda vefasız...
Önceleri üzüldüm, yıkıldım ama asla ağlamadım...
Geldi geçti deyip senide gözlerin gibi kalbime gömdüm...
Unuttum dedim, unutacağım dedim,
Unutamıyorum dedim, unutmam dedim...
Önce gözlerin sonra sen çıktın kalbimden,
Bir vicdan azabıdır başladı ölü yüreğimde,
Hiçbir şey kalmadı, senden başka kalbimde,
Hatıraların, gözlerin ve sözlerin...
Şiirlerini getirdiler bana,
Beni öldüren şiirlerini...
Vefasız dediğini duydum, yıkıldım,
Düşündüm seni gecelerce daima tek başıma,
Şiirlerin öldürdü, hasretin yaktı yüreğimi,
Kırıldım, üzüldüm, yıkıldım ve en sonunda ağladım...
3 kişi ağladık sana; ben, kalbim ve gözlerim...
Sana yandım, seni sevdim, seni hatırladım heryerde...
Belki birgün sesini duyarım umuduyla
Telefon bekledim günlerce,
Telefon gelmeyip sesine hasret kalınca
Ağladım ağladım,
Sana yaptıklarımı ancak o zaman anladım...
Duydum ki kalbini vermemişsin kimseye,
Olurda içinde görürler beni diye...
Benim kalbimide istediler, ama vermedim kimseye,
Olur da içinde seni görürler diye...
Gökyüzü yıldızlar ile doluydu, ben hep seni düşünürken,
Hüzün yıldızları koydum adlarını, seni hatırlatıyorlar diye,
Aynı onlar gibi sende benden çok uzaklardaydın,
Hep göz kırpardın uzaktan, sessizce,
Bense hep seni bekledim kırık kalbim, yaşlı gözlerimle...
Bazen hayallere dalıyorum, seni düşünüp ağlıyorum,
Seni ve sevgini arıyorum hep kalbimde...
Düşmüyor adın hiç dilimden,
Öleceğim gülüm bir gün ben,
Senin sevginden, senin derdinden...
Bir gün göreceğim yine belki seni,
Seni beni unutmuş, benim olmayan seni...
İşte o an aşkımın gözyaşlarını hatırlayacağım,
Ve yine bir köşeye oturup ağlayacağım...
Yemin ettim senin üstüne sevmeyim başkasını diye,
Ve heryerde, her zaman tekrarlıyorum yeminimi;
Seni unutmam için öldürseler bile,
Karşılık olarak dünyayı verseler bile,
Darağacı kurup idam etseler bile,
Senden başkasını asla sevmeyeceğim...

Yazarı bilinmiyor

Kars 13 (Ani Harabeleri )

Kars 12 (Ani Harabeleri )

Kars 11 (Ani Harabeleri )

Kars 10 (Ani Harabeleri )

Artvin 3

Artvin 2

Artvin (Şavşat)

24 Nisan 2009 Cuma

Sevda Sohbetleri 2

Bak sevgili dedim
Bak gör halimi
Sayfa, sayfa şiirler yazdım sana
Yüreğimi akıttım sözcüklerime
Dedi ki sevdan sığar mı sayfalara
Sığdırabilir misin sen sevdiğini sözcüklere
Yürek bir sevdalı sözle kanar mı
Dedim ki ben söz oldum da aktım sana
Yüreğim bir sevdalı deniz oldu da aktı şiirin yüreğine
Ben çaresiz bir aşık
Çaresizim ben aşkına
Çaresiz sığındım sevdalı şiirlere
Dedi ki çaresizlik mi var sevdada
Nerdedir çaresizlik
Sevememekte mi
Sevilememekte mi
Dedim ki sana ulaşamamakta
Dedi ki ben imkansızlıkları severim
İmkansızlıkların yaşanmasını severim
Dedi ki ulaşmak için bana
Akmalısın bütün imkansızlıkları yıkarak
Bütün imkansızlıkları imkanlı kılarak
Ben bir çaresizliğine sığar mıyım
Yaşar mıyım çaresizliğe esir birinin aşkını
Dedim ki sen imkansızlıksın benim için
İmkansızlığı sevdiğim için severim seni
Çaresizliğim imkansızlığa olan aşkımdandır
Dedi ki sen bensizliği seçmişsin aşkın için
Dedi ki sen aşkı seçmişsin yaşamak için
Nedir benden istediğin
Dedim ki sen olmalısın
Olmalısın ki koşayım sana
Koşayım ki sen her adımda biraz daha uzaklaş benden
Uzaklaş ki imkansızlığın yüreğinde bulayım seni
Benim çarem çaresizliğimin içindedir
Dedi ki ne istersin o zaman benden
Kal dedim yanımda benden uzak durarak
Kal benim yanımda benden adım, adım uzaklaşarak
Ben koşacağım pesinden
Koşacağım imkansızlıkları yıkarak
Dedi ki uzaklaşacağım senden
Uzaklaşacağım bir masalsı aşk yaşamak için
Kaf dağının ardına gideceğim
Kaf dağının arkasından sesleneceğim sana
İmkansızlıkları imkanlı kılmak için
Gelip beni bulman için
Dedi ki rüzgar olacağım
Bir kuş olman için
Kanatlarında beni bulman için bir rüzgar olacağım
İmkansızlığın içinde bulman için beni
Dedi ki sen imkansızlığa aşıksın
Aşığım senin imkansızlığa olan aşkına
Dedi ki sen bu aşkta beni aramadın ya
Sen bu aşkta bendeki imkansızlığa aşık oldun ya
Bende aşık oldum senin aşka olan sevdana
Dedi ki bembeyaz bir kar örtüsünün üstünde
Bembeyaz bir çiçek olacağım
Bembeyaz bir koku yayacağım
Gelip beni imkansızlıklar içinde bulman için
Dedim ki sen bu aşkta bana sahiplenmedin ya
Bendeki bu imkansız aşka aşık oldun ya sen
Bende aşık oldum bana duyduğun bu imkansız aşka

Gassan Satar

Sevda Sohbetleri 1

Dedim ki ben sana vurgunum
Gündüzüm seninle
Gecem seninle
Dedi ki benden ne istersin ki
Gecende varsam
Gündüzünde varsam senin için
Aşk senin
Sevda senin
Ne dilersen yaşa
Dedim ki bir sevdalı bakışına durur bu yüreğim
Kendine katmak ister bir gülümseyen bakışını
Dedi ki sevda ise yaşamak istediğin
Nedir benden beklediğin
Sevdayı mı yaşamak dileğin
Ben miyim almak istediğin
Dedim ki ben bir ateşim
Ateşimi büyüten bir sevdalı sözün
Dedi ki sevda bir deli rüzgardır
Nereye eserse oraya gidersin
Tutamazsın elinle
Veremezsin yönünü
Ben sana beni sev dedim de mi sevdin
Beni sar dedim de mi sarmak istedin
Neden istersin benden bunları
Dedim ki ben bir deniz
Sen beni besleyen nehir
Kurur kalırım akışın olmazsa
Dedi ki ben bir deli nehir olsam
Arasam beni kendine katacak bir deniz
Akar mıyım bensiz kuruyacak bir denize
Ben sonsuzdan akar dururum
Varır mıyım sonsuzluğu barındırmayan denize
Dedim ki ben kor karanlıklarda bir yürek
Sen doğan günsün beni aydınlatacak
Dedi ki kendi aydınlığını yaşayamayana
Ne verir gündoğumu
Dedi ki aşkının ışığında aydınlanmamışsan sen
Neyler benim ışığım sana
Ne verirsin bana
Hangi ışığı bağışlarsın yüreğime
Sen kör karanlıklardayken
Dedim ki ne istersin benden
Sevdana talibim
Dedim ki isteğin emirdir
Dileklerin benim isteklerimdir
Dedi ki hiç bir şey isteme benden
Bırak rüzgarım bulsun kendi yönünü
Eseceksem senden yana
Delice olmalı esişim
Akacaksam senden yana
Sonsuz bir koşu ile olmalı
Kavuşacaksam sana
Delice bir kayboluş olmalı birbirimizde
Dedi ki isteme hiç bir şey
İsteklerin isteksizlikler denizinde boğuşur önce
Kendin için önce sev beni
Dedi ki isteme bir şey benden
Sev önce kendini
Kendi ışığında aydınlat yüreğini
Kendi yüreğinde kendini gör önce
Görünce kendini kendi yüreğinde
Göreceksin o zaman kendi yüreğimdeki seni
İsteme benden hiç bir şey
Yüreğini büyüt sevdanla
Yüreğin senden sana akacak sevda ile beslensin önce
O zaman kendi yüreğinde göreceksin beni
O zaman saracaksın beni yüreğindeki her zerrenle
O zaman alacaksın sevdamı yüreğine

Gassan Satar

23 Nisan 2009 Perşembe

Kars 9

Kars 8

Kars 7

Kars 6

Kars 5

Sarıkamış 5

Sarıkamış 4

Ağrı Dağı

Kars 4

Doğu Beyazıt İshakpaşa Camii

Dilsiz Tetikçi

Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi buldu.
Seçtiği adam sağır ve dilsizdi. Çünkü baba, bu tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz, diye düşünüyordu.
Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı, bir de işaret dilini bilen tercüman buldular.
Tercüman işaretle sordu:
"Para nerede?"
Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi:
"Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neyden bahsettiğinizi
anlamıyorum."
Tercüman tercüme etti:
"Neyden bahsettiğinizi anlamıyormuş." Baba 38'ligi koltuk altından
çekip sağır dilsizin beynine dayadı:
"Simdi sor bakalım, para nerede."
Tercüman işaretle sordu:
"Para nerede?"
Sağır-dilsiz kan ter içinde işaretle yanıt verdi:
"Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince
soldan 3. ağacın kovuğunda yüz bin dolar var."
"Ne söyledi?" dedi Baba.
Tercüman yanıtladı:
"Dedi ki, hala neyden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği
çekmek de biraz g.t istermiş."

22 Nisan 2009 Çarşamba

Varsa Sen Yoksa Sen

Gökyüzüne yıldızlardan bir salıncak kurdum
bir o yana, bir bu yana, sanki uçuyordum
içimde bir heyecan, sanki kalbim duracak
aşkımın son durağı sevgin olacak

neye bakarsam gözlerim yalnız seni görüyor
mutluluktan başım dönüyor

benim için bundan sonra varsa yoksa sen
gecemde, gündüzümde, varsa yoksa sen
isterse binler duysun, isterse dünya dursun
düşünmem hiçbir şey, varsa sen yoksa sen

Ülkü Aker

Nasıl Dünyaya Geldik

Kız annesine gidip "Nasıl olur anne" demiş .
"Sen bana insanın Tanrı tarafından yaratıldığını, babam da maymunlardan geldiğini söylüyor.. Karıştırıyorum.."
"Karıştırıcak bir şey yok" demiş annesi gülerek,
"Ben sana kendi ailemin geçmişini anlattım. Baban da kendi ailesininkini anlatmış, bir tanem..!"

Pire

Temel hayvanları araştırma konusuna oldukça ilgi duymaktaymış. Bir gün bu merakını gidermek için laboratuarını kurarak çalışmalara başlamış. Örnek hayvan olarak bir PİRE almış. Çok hassas aletler ile bu işe başlayan Temel, eline çok hassas bir neşter alarak pirenin ayaklarının ucundan biraz kesmiş ve masanın üzerine bırakmış ve pireye ZIPLA BAKAYIM diye seslenmiş, doğal olarak zıplayarak dolaşan bir hayvan olan pire yarım yamalak da olsa zıplamış, o sırada Temel hemen yakalayarak ayaklarının tamamını yontmuş ve masanın üzerine tekrar bırakarak seslenmeye başlamış. ZIPLA BAKAYIM, ULA ZIPLASANA, ZIPLA BE HAYVAN. Fakat ayakları kesilen pireden hiçbir hareket yok..... Temel hemen kalem kağıdı alarak raporu yazmaya başlamış. PİRE incelendi.
SONUÇ: "PİRE'nin ayakları kesilince kulakları duymamaktadır."

Acemiyim

Temel Almanya'ya işçi olarak çalışmaya gider. Uçaktaki koltuğunun hemen yanında dünya tükürük şampiyonu oturmaktadır. Adam bir tükürür ve tükürük Temel'in kulağının yanından mermi gibi geçer.
Adam: "Ben 96 olimpiyatları dünya şampiyonu Almanya'dan Hans" der. Temel tabi şaşırır. Bir müddet sonra adam bir daha tükürür ve tükürük Temel'in kafasını sıyırarak gider.
Hans: "Ben 2000 dünya tükürük şampiyonu Hans"der. Temel artık dayanamaz ve Hans'ın suratının ortasına tükürür.
Temel: "Daha acemiyim." der.

Kesinlikle

85 yaşında bir adam doğumhanenin kapısında beklemektedir..
Doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir bakındıktan sonra yaşlı adama sorar:
Doktor -"içerde doğum yapan bayan yakınınız mı?"
Adam - "Evet, eşim."
"Ama bayan 25 yaşlarında..."
"Tamam işte, eşim o. Niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?"
"Yoo, aklıma benim dedem geldi de."
"Nesi varmış dedenizin?"
"Kendisi av meraklısı idi, sürekli ava çıkardı. Ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı. Bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, aman "yapma dedecim sen yaşlandın, ava gidemezsin diye. "Kendisi Israr etti ve hazırlandı. E, tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline. Ben de kendisiyle gittim Ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük. Dedim ya, dedem yaşlı. Bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti.
Geyik o anda vurulup yere düştü..."
"Olamaz, başkası vurmuştur."
"Kesinlikle))))))))))).

Beşinci Mektup

Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!

Ümit YaşarOğuzcan

Yalan

Hadi gidiyorsun
Yürekten kan gidiyor,sen gidiyorsun
Herşey gidiyor
Gökte bulut, dağda kar, düzde kervan gidiyor
Solgun bir gül oluyor insan
Bir demet kar çiçeği ölüyor, sen gidiyorsun
Ne ucuz yaşıyorsun, ne kolay
Bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun
Bakma öyle
Ben kanıyorum sen üşüyorsun

Kolay değil bir yalan bu
Yaralayan koca bir yalan
Yalan işte
Sevdiğim yalan
Şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu
Ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi
Yumuşacık sıcak bir yalan

Islak gözlerimle geçiyorum
Yaralı bir ceylanın kalbinden
Ceplerimde kül var
Bir yangından arta kalan

Sorduğum adreslerde kimse oturmuyor
Ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman
Herşey bir yalan gibi yandığı zaman
Yalnız olduğunu anlıyor insan
Anladım ve geçtim
Yaralı bir ceylanın kalbinden

Aynamı kırdım, fotoğraflarımı yaktım
Nasıl da acımasızdım hatıralarıma karşı
Nasıl da umarsız

Su gördüm düşümde
Karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu
Ceplerimde kül vardı ve yanıyordu
Sonra sabah oluyor
Ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu

Hayır,diyordu bir dağ köylüsü
Hiç bir şey için geç değil
Ve geç değil
Birşey için hiçbirşey
Birşey vardı öyleyse,birşey
Beni çeken
Güneşin dağdasından uzağa
Kocaman çayırlara çeken birşey
Gümrah ırmaklara
Sonra sıcağa sonra acıya
Sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan
birşey

Tutsana beni bırakmasana
Olsun, yaralasana
Olsun, ağrısa da
Yalan da olsa kalsana

Dağ köylüsü aşkın olduğu yerde ben varım
Sen olmasan da ben varım
Yağmur yağar, saçlarım filizlenir
Bir yıldız düşer omuzlarıma
Islık çalar, ıslanır, şarkılarımı söyler geçerim kapımdan
Camların buğusundan ve yağmurun kokusundan

Tanırlar beni
En iyi yalanlarını alırım onların
Adresler sorarım kimseler oturmaz orada
Ve kimseler olmaz ben sordukça

Dağköylüsü
Şimdi gidersen
Şimdi git
Kalırsan şimdi..

İbrahim Sadri

Gitme

Gitme
figan düşer denizlere sular çekilir
yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime
bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır
boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür

gitme
bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk
şaşırır yönünü rüzgarlar
bütün pınarların suyu çekilir
solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm

gitme
öksüz kalır içimdeki imge dağları
saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı
bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez
çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm

Gitme
acılara mahkum olur yüreğim
ardında fırtınalar kalır, ayrılıklar, anılar, yanlızlıklar
boynu bükük aşklar, gözü yaşlı şarkılar
alışamam yokluğuna, yokluğun ölüm

gitme
içimdeki bütün vagonlar devrilir
bir kar yağar istasyonlara, üşürüm

gel gitme sevgilim terketme beni
umutsuz çaresiz bekletme beni

gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm

gitme kal
menevşeler açsın dağlarda
sevince dönüşsün gökyüzü
iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm
yokluğuna alışamam yokluğun ölüm.

Nuri Can

Bilirim

Bilirim;
Sevmezsin bir başına
Seyretmeyi yağışını yağmurun
Omuzunda kolu olmalı sevdiğinin
Aynı damlada seyretmelisin dünyayı
Gökkuşağında aynı renk
Aynı koku olmalısın toprakta...
Kır çiçekleri toplamanın anlamı olmaz
Taç örecek baş uzaklardayken.
Gezdiğin dağlarda
İçtiğin pınarlarda
Hüzün pusu kurmuştur
Tadı tuzu kalmamıştır hayatın.
Bilirim;
Şarkılar eski şarkı değildir artık
Her nota ayrı bir yalnızlık
Her yıldız umarsız bir göz kırpış
Sevmezsin ayın süzülüşünü enginlerde
Hasretli bakışlarla seyretmesini.
Sevdiğinin başı olmalı dizinde
Kulağında ninni gibi sesi
Hep yanında olmalı
Hep yanı başında
Nefesi......

Mehmet Taş

İşkodralı Barbunya Fasulyesi

Yoğurtlu Kavurma Köftesi

Portakal Soslu Zeytinyağlı Kereviz

Portakal Soslu Zeytinyağlı Kereviz

Peynirli Deka Makarnası

Kabaklı Tül Böreği

Kabaklı Sosyete Mantısı

Fırında Ispanak Mantısı

Elmalı Bonbon Tatlısı

21 Nisan 2009 Salı

İstanbul 19 Kuruçeşme Atatürk'ün Savarona Yatı

Özlemek

Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttuğunuzu sandığınız
ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız
ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini
bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.

Rüyalarınız, içinizdeki o gizli,
esrarını ele vermez büyücü,
siz çarsaflarınızın arasında,
bütün tehlikelerden uzak,
güvenle yattığınızı sandığınız bir anda,
usulca ruhunuza sokulup,
sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri
birer birer ateşleyiveriyor.
infilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz.

Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak,
ona dokunmak,
onun sesini duymak için kıvranırken
buluveriyorsunuz kendinizi...

Özlemek, o yakıcı istek,
bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.
Özlediğiniz ise çok uzaklarda...
Yanında olmasını istediğiniz halde
yanınızda olmayan bir tek kişi,
yanınıza bile yaklaşmadan,
hatta onu özlediğinizden
ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan,
bütün hayatı,
bütün görüntüleri eritip
baska kılıklara sokuyor..

Ahmet Altan

Seni Arıyorum

Bu şehrin bütün sokaklarına sinmiş yalnızlığım
Sensizliğin köşe başındayım
Avuçlarımda kırık dökük pişmanlıklar
Avuntusuz çıkmazlara doğru yürüyorum
Bütün umutsuzluğuma inat
Yine seni arıyorum...
Dudaklarımda bildiğin o ıslık
Sokak lambalarına sığınıyorum
Hafiften bir yağmur ağlıyor benimle
Bir deli rüzgar saçlarımda
Yalnızlıktan üşüyorum
Bulamayacağımı bile bile
Yine seni arıyorum...
Anlatacak nelerim var bir bilsen
Içimde ihtilaller kopmuş
Kendimi sürgüne verdim
Mutluluğum çoktan iflas etmiş
İtiraza hakkım yok biliyorum
Beni savunmak sana düştü
Seni arıyorum...
Yarım kalmış şiirlerim gibisin
Yaşanmamış çocukluğumsun anılarımda
Öylesine eksiğim sensiz
Öylesine sahipsiz.
İşte bütün umutlara havlu attım gidiyorum
İçinde geç kalmışlığın çaresizliği
Çocuklar gibi ağlıyorum
Ve gel gör ki her damla gözyaşımda
Yine seni arıyorum...

Ahmet Selçuk İlkan

Sen Vurdun da Ben Ölmedim mi ?

"Adın sevdaydı...Şimdiki adını bilmiyorum"

Yokluğunda ne ateşleri hasretinle yaktım da
Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi
Çölde su, mahpusta gün,
Oruçta ekmek gibi bekledim seni
Sense araya korkular koydun
Yasaklar koydun...
Bitmez tükenmez engeller koydun...
Şimdi neredesin diye sakın sorma
Sen çağırdın da ben gelmedim mi?

Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara... Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
Havalimanlarına...
Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim
Kalanlara acımazdım.
Sen varken böyle üşümezdim titremezdim
Masumdum, çocuklar gibi
Böyle delirmezdim küfretmezdim...
Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
Şimdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehennemin
Sen yaktın da ben yanmadım mı?

Biliyorsun
Bütün acılarına "yeşil ışık" yaktım olmadı.
Bütün korkularına "arka çıktım" olmadı.
Dağlara merdiven dayadım olmadı.
Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı.
Sevdim olmadı yandım olmadı taptım olmadı...
Artık benden pes
Bu aşkın biletini istediğin gibi kes
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum git
Ama ardında
Ağlayan bir çift göz
Paramparça bir yürek
Ve yıkılmıs bir dağ görmek istemiyorsan
Çek silahını daya sırtıma
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi?

Ahmet Selçuk İlkan

Sen ve Ben

Sen, yosun kokulu denizlere yelken açmış bir gemi.
Ben, karanlık bir odada tutsak olmuş sözlerim.
Sen, bembeyaz bir güvercin kanadında sevgi yüklü.
Ben, daracık penceremden durup seni gözlerim

Bazen ılık bir rüzgar eser bana seni hatırlatır.
Bazen güldürür bakışın bazen saatlerce ağlatır.
Bazen derin bir uykuda sen çıkarsın karşıma.
Bazen uyku girmez gözüme seni yazarım satır satır.

Sen, güneşten bir damla yakan kavuran beni.
Ben, aşkını dilenen bir deli bir serseri.
Sen, bu kadar ızdırap vermezdin belki bana.
Ben, kırabilseydim eğer kalbimdeki zinciri.

Adnan Özkan

Bensiz Yaşamaya Alışacaksın

Yavaş yavaş
Kayıp gidecek yıllar
Avuçlarından,
Tutamayacaksın.
Zaman
İçecek koca ömrü bir yudumda,
Benden uzaklarda,
Yalnızlığı alıp koynuna
Uyuyacaksın. Nasıl bir duygudur aşk?
Coşmak aynı yatakta bir ırmak gibi?
Sarmaş dolaş sabahlamak geceyi?
Öpmek sıcak dudakları?
Sevişmek ne?
Unutacaksın.

Koyduğun hiçbir şey
Yerinde olmayacak yokluğumda,
Sap saman karışacak birbirine,
Bağbozumu
Başlayacak bahçelerinde
Dalların üşüyecek,
Rüzgârda titreyecek.
Tipiye yakalanmış kuş gibi
Donacaksın.

Fotoğraflar olacak
Tek tesellin,
Anılar dostun.
Geçmişte kalan aşkımızı
Dinlediğin şarkılarda bulacaksın.

Aylar sonra
Yeni bir baharı
Muştulayan kuşlar
Öterken sabah serinliğinde,
Açacaksın
Uykuya terkettiğin gözlerini bensiz
Ve yapayalnız.
Sol yanında sevdiğin
Olmayacak yatağında,
Duvarlarına
Anılarımız sinmiş odanda,
Yalnızlığınla kalacaksın.

"Olmaz" deme sevgili!
Yaşayacaksın bir gün bu yalnızlığı,
Yokluğumu
Soğumuş avuçlarında,
Damarlarında duyacaksın.
Çekip gideceğim sonunda uzaklara,
Bir gün bensiz
Yeni sabahlara uyanacaksın,
Ağlayacaksın.

Soracaksın kendine:
"Ben nerde yanlış yaptım?" diye.
Bulsan da yanıtını
Yararı yok sevgili!
Geç kalmış olacaksın.....
Şimdiden hazırla kendini yokluğuma,
Bir gün
Bensiz yaşamaya
Alışacaksın.

Kâmuran Esen