28 Şubat 2009 Cumartesi

Kime Niyet Kime Kısmet

Bir kaç yıllık evli çiftin bir bebekleri olur. 2 yaşına geldiğinde bebeğin çok farklı ve insan üstü yetenekleri olduğu ortaya çıkar..
3 yaşına geldiğinde yetişkin bir insan gibi konuşur..
5 yaşında, aklınıza gelen her dilde okuyup yazmaya başlar..
10 yaşında ileri matematik profesörleriyle ileri konularda açıkoturumlara katılır..
13 yaşında gelecekle ilgili inanılmaz tahminlerde bulunmaya başlar...
Bir gün çocuk: 'Tam 1 yıl sonra bugün ben öleceğim.... Ben öldükten 2 yıl sonra 5 Kasım günü annem ölecek..Annem öldükten 3 yıl sonra da 15 Haziranda babam ölecek. ' Annesi ve babası çok şaşırırlar..Gerçekten de bir yıl sonra çocuk ölür... Baba çok uyanık olduğu için karısını hemen milyarlar değerinde sigorta yaptırır...2 yıl sonra da 5 Kasım günü anne ölür.... Baba 3 yıllık ömrünün aldığını bildiğinden,sigortadan aldığı milyarlarla seyahatlere çıkar ve birbirinden güzel bayanlarla yer bitirir.Hatta evini bile 16 Haziranda boşaltmak şartıyla satarak alemler yapar ve son günlerini bekler...Ölümüne 1 gün kala son parasıyla bir hayat kadını kiralar, önce jakuzide eğlence, sonra yatak odasında zevk dolu saatlerle bir gece geçirir.. Adam her şey bittiğinde gözlerini kapatır ve: 'Vay be yarın ölmüş olacağım.. Karım olmadan 3 yıl ne hayat geçirdim ama her şeyi yaptım, dolu dolu yaşadım, helal olsun bana' diyerek, alkolün verdiği rehavetle ve yorgunlukla uykuya dalar..Ama o da ne...... sabah bir de gözlerini açar ki hala yaşıyor..!!!!!!
Yatakta şaşkınlık içinde bakınırken geceyi beraber geçirdiği genç bayan çığlık çığlığa koşarak içeri girer...
'HEMEN ASAĞIYA GELİN NE OLUR.. UŞAĞINIZ SALONDA BOYLU BOYUNCA UZANMIŞ
YATIYOR... GALİBA ÖLMÜŞ!!!!'

Yahudi'nin Adı Çıkmış Bir Kere

Randevu evinin kapısını çalar:
Merhaba, Samantha ile görüşmek istiyorum.
Bir dakika efendim.
Adamı içeri alırlar. Bir süre sonra çok güzel bir kadın merdivenlerden iner:
Beni aramışsınız.
Evet. Geceyi seninle geçirmek istiyorum.
Tamam ama benim tarifem biraz pahalıdır. Geceliği bin dolar.
Parası önemli değil. Geceyi seninle geçirmek istiyorum.
Beraberce yukarı çıkarlar. Geceyi birlikte gecirirler.
Ertesi gün adam yine randevuevine gelir.
Samantha ile görüşmek istiyorum.
Beyefendi başka kızlarımız da var.
Umurumda değil, Samantha ile görüşeceğim.
Samantha gelir: Yine mi sen!
Evet. Geceyi seninle geçirmek istiyorum.
Yalnız fiyatımı hatırlıyorsun değil mi? Bin dolar.
Hiç önemli değil. Ben geceyi seninle geçireceğim.
Birlikte yukarı çıkarlar, o geceyi de beraber geçirirler.
Ertesi gün, aynı adam, aynı randevuevi:
Merhaba, Samantha ile görüşmek istiyorum.
Samantha aşagı iner: Tanrım, yine mi!
Bak, devamlı müşterilere indirim falan yapmıyorum. Fiyatım aynı, bin dolar.
Önemli değil. Geceyi seninle geçirmek istiyorum.
Yine yukarı çıkarlar. İşlerini bitirdikten sonra:
Benden bu kadar hoşlanman çok güzel ama anlayamıyorum.
Üc gece üstüste bana bin dolar ödedin. Nerelisin sen?
Tel Aviv.
Tel Aviv mi? Benim ablam da Tel Aviv'de yaşıyor.
'Biliyorum, sana getirmem için bana üçbin dolar vermişti de . . .

Anne Rahatsız Ettin

'Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı. Uyku sersemi adam telefonu açtı.
Telefondaki ses annesine aitti.
Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?
Annesi 'nasılsın oğlum iyi misin?' diye sordu.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle 'iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyimi siniz?' dedi.
Annesi 'biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim' dedi.
Oğlu da 'anne bunun için mi aradın saat sabahın üçbuçuğu yarın da
konuşabilirdik' deyince annesi de 'rahatsız mı ettim oğlum?' dedi.
Oğlu 'evet anne rahatsız ettin' deyince annesi '30 sene önce sen de beni bu
saate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun'
EĞER HALA SİZİNLEYSE, ŞİMDİ ONU HER ZAMANKİNDEN DAHA COK SEVİN

Hala Sizinleyse

1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.
2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti. Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.
3 yasınızdayken size özenle yemekler hazırladı. Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.
4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.
5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.
6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda 'GiTMİYCEEEEEEEM' diye ağlayarak teşekkür ettiniz.
7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camını kırarak teşekkür ettiniz.
9 yaşınızdayken size dualar öğretti, siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.
11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü 'Sen bizimle oturma' diyerek teşekkür ettiniz.
12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.
19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı.
Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.
21 yaşınızdayken iş hayatı ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi. 'Ben senin gibi olmayacağım' diyerek teşekkür ettiniz.
22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.
25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı, sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.
30 yaşınızdayken bebek bakımı hakkında size akıl vermek istedi. 'Artık bu ilkel yöntemleri bırak' diyerek teşekkür ettiniz.
40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı. 'Anne işim başımdan aşkın' diyerek teşekkür ettiniz.
50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu.
Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.
Derken bir gün..... O öldü.
O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi düştü....

Dingonun Ahırı

Atlı Tramvaylar zamanında, tramvaylar 2 atla çekilirken dik Şişhane yokuşunu çıkabilmek için Azapkapı dan takviye at alarak yokuşu çıkabilirlermiş. Tramvay bu haliyle Taksim e kadar gelir, burada çıkartılan atlar, bu gün Taksim alanının batı kısmındaki sular idaresi maksemi ile Fransız konsolosluğu arasında bir ahırda bir süre dinlendirildikten sonra tramvaya bağlanmadan boş olarak Azapkapı ya götürülürlermiş. Taksim deki bu ahırı Dingo adlı bir rum vatandaş işletirmiş. Gün boyu bir sürü atın girip çıkmasından dolayı dilimizdeki '' Burası Dingo' nun ahırı mı giren çıkan belli değil '' sözünün buradan geldiği söylenir.

Bizde Olmaz Mı ?

Hollywood'un yüzlerce kez işlediği;'uçakta pilotlar ölür ya da bayılır, yolculardan biri merkezden telsiz talimatıyla uçağı indirir' klişesinin uyarlanmış hali. ABD de olur da Türkiye'de olmaz mı ? Yurdum insanı el atmış mevzuya.Alo, alo, ağabey ben Kamil Koç İstanbul-Ankara otobüsünden arıyorum. Kaptan molada içkiyi fazla kaçırdı herhalde, uyuyor şimdi.Evlat sakin ol, muavin orda mı? Hayır, otobüste değil, Tanrım ona ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok! Tamam evlat, hiç korkma, sizi kurtaracağız. Şimdi şoförü yavaşça koltuktan yana çek, sen oturacaksın onun yerine. Ama onu yana çekersem düşer, kendinde değil! Düşsün oraya senin oturman lazım. Tamam, oturdum. şimdi ne yapmalıyım? Direksiyonu tut, ne çok sıkı ne çok gevşek. tuttum, çok eğlenceli görünüyor.Evlat, ciddi ol, 40 yolcunun hayatı senin elinde şimdi; önündeki panelde bir çok gösterge var değil mi? Tam ortadaki büyük olana bak, ne yazıyor orda? Bismillahirrahmanirrahim. Hayır göstergenin üstündeki yazıya değil göstergeye bak! Hız göstergesine bak, kaçla gittiğinizi görebiliyor musun? Sıfır.Nasıl sıfır? Dikkatli bak. Sıfır, gerçekten sıfır. ölecek miyiz? Otobüs duruyor mu gidiyor mu bunu söyle bana seni kuş beyinli! Duruyor. Kalk git ! Bize de panik yaptırdın. Şoför uyanınca devam edersiniz.

Pencere Kenarı

İleri derecede hasta iki adam aynı hastane odasındaydılar.
Adamlardan birinin her öğleden sonra 1 saatliğine oturmasına izin veriliyordu, ciğerlerindeki suyun süzülmesi için.
Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. Diğer hasta ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı.
Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eşlerini, ailelerini, evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anlatırlardı birbirlerine.
Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak geçiriyordu.
Diğer hasta hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için.
Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular gölde yüzerken çocuklar model bot'larını suda yüzdürüyorlardı.
Genç aşıklar, gökkuşağının tüm renklerindeki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı. Ulu ağaçlar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin silueti görünebiliyordu.
Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla anlatırken, odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve bu muhteşem manzarayı hayalinde canlandırırdı.
Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte olan bir şenlik alayını tarif etti. Diğer adam bando seslerini duyamasa bile hayalinde canlandırabiliyordu, pencere kenarındaki adamın tasviriyle.
Günler ve haftalar geçti.
Bir sabah banyo yaptırmak için su getiren gündüzcü hemşire pencere kenarında yatan hastanın cansız bedeninizle karsılaştı uykusunda, huzur içinde ölmüştü.
Hüzünlendi, hastane görevlilerini cesedi dışarı taşımaları için çağırdı.
Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir getirmez, diger hasta pencerenin kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Hemşire memnuniyetle isteğini yerine getirdi, hastanın rahat olduğundan emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı.
Yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağından doğruldu adam.Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini yasayabilecekti.
Pencereden dışarı bakabilmek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini.
Pencere, bos bir duvara bakıyordu.Adam hemşireye, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında görünen harika şeylerden bahsetmesine sebep olan şeyin ne olabileceğini sordu.
Hemşirenin cevabi, ölen adamın kör olduğu ve pencerenin önündeki duvarı görmediğiydi.
'Sanırım seni cesaretlendirmek istedi' dedi.

Diğer insanları mutlu etmek çok büyük mutluluk getirir.Kendi durumunuz ne olursa olsun paylaşılan dertler yarısı kadar üzüntü verir, paylaşılan mutluluklar ise iki katı artar.Kendinizi zengin hissetmek istiyorsanız,sahip olduğunuz ve paranın satın alamayacağı her şeyi paylaşın.
Bu gün bize bir hediyedir.

Sizin Hiç Sazanınız Oldu Mu ?

Otobüsle giderken, Bolu Dağı'nda verilen molada hemen tuvalete koşturdu.
Korkunç sıkışmıştı. Şansına boş kabin bulup kendini oraya attı...
Tam oturmuştu ki yan kabinden bir ses 'merhaba' dedi.
Adam şaşkın 'Merhaba' diye cevap verdi.
Ses devam etti: 'Nasılsın?'
İlk defa başına böyle bir şey geliyordu...
Yine şaşkın şaşkın yanıtladı: 'Sağ ol, iyiyim sen nasılsın?'
Ses sordu: 'Ne yapıyorsun?'
Bir an tereddüt geçirdi. Adam onun tuvalette olduğunu bildiği için mutlaka ne yaptığını da biliyordu. Düşündü ve yanıtladı: 'Ben' dedi 'İstanbul'dan Ankara'ya gidiyorum. Sen nereye gidiyorsun?'
Adamın sonraki cümlesi bu muhabbeti sona erdirdi.
'Hayatım, telefonu kapatıyorum.Yandaki tuvalette bir gerizekalı var.
Sana sorduğum sorulara yanıt verip duruyor.
Ben seni sonra ararım...'

Postacı Emekli Olmuş

Emekli olacak postacı son iş gününde, gene her zamanki sıra ile evlerin kapısını çalıyor Postaları bırakıyor ve vedalaşıyor..
Birinci evdekiler bir olta takımı hediye ediyorlar ve emekliliĞinin tadını çıkarmasını diliyorlar.
İkinci evdekiler bir kamp çadırı hediye ediyorlar ve aynı dilekleri söylüyorlar..
Üçüncü evin kapısını sarışın bir kadın açıyor, postacıyı içeri buyur ediyor, üst kata yatak odasına çıkarıyor, bir güzel sevişiyorlar,
Sonra aşağı mutfağa iniyorlar kadın postacıya muhteşem bir kahvaltı hazırlıyor, kahvaltısını da eden postacı giderken sarışın postacının eline 1 dolar tutuşturuyor..
Postacı şaşkın bir vaziyette :
- Hanımefendi, uzun zamandır bu kadar güzel bir sex yaşamamıştım, çok teşekkür ederim, kahvaltı da muhteşemdi, ellerinize sağlık.. hepsini anladım da.. Bu 1 dolar neyin nesi? diyor..
Sarışının cevabı :
- Dün gece kocamla otururken bugun sizin son gününüz olduğunu, emekli olacağınızı söyledim ve ne yapsak ne hediye etsek, dedim.
Kocam da :
- 1 Dolar ver s..tir gitsin, dedi.... Ama kahvaltı benim fikrimdi..

İçinizde Müslüman Var Mı ?

Elinde büyük bir bıçakla camiye dalan adam içinizde Müslüman olan varmı diye sorar bıçağı gören hiç kimse sesini çıkaramaz tekrar sorar en sonunda arka taraflardan bir ses ben der ve beraber dışarı çıkarlar eli bıçaklı adam dışarıdaki inek sürüsünü göstererek bunları kurban edeceğim fakat kesmeyi bilmiyorum bana yardım eder misin der.
Adam epeyce kestikten sonra yorulur ve başka birini bul benden bu kadar der. Bizimki elinde kanlı bıçak tekrar camiye dalar içinizde başka müslüman yok mu? diye sorar camidekiler den tık yok herkes imama bakar imamda ne bakıyorsunuz iki rekat namaz kıldırdık diye Müslüman mı olduk sanki der.

Bir Erkek Gidince

Bir erkek gidince
Kentin tüm yolları çökmüş,Dağları yan yatmış gibi olur.
Bir erkek gidince,
Raflarda kalır dizi dizi kitaplar cekmecede dosyalanmış evraklar,ödenmiş senet koçanları, su, elektrik faturaları, banka dekontları,maaş ekstreleri, taksit tarihleri, kalın bir defter içinde doğum günleri,baş başa çekilmiş gülen resimler,telefonlar, görüşme günleri, araba anahtarı, cep telefonu, dizüstü bilgisayar,boynunu büker kalır.
Bir erkek gidince;
Susar dış kapının gürültüsü,kahvaltı için ekmek almaya, gazete getirmeye giden olmaz.
'Gelince ne gerekli?' diye telefon eden,'Hazırlan, akşam gidiyoruz' diyen,'Boyunbağım nerede?'
'Çoraplarım yıkanmamış mı?','Hani beyaz gömleğim?','Anahtarımı unuttum!','Sahi, saatim evde mi kalmış!''Evlenme yıldönümümüz dün müydü?' Sesleri eksilir..
Bir erkek gidince,
Ev kapanmaz ama ışıkları söner, karanlığa gömülür..
Bir erkek gidince bir evden;
Bir dede,
Bir baba,
Bir oğul,
Bir ağabey,
Bir dayı,
Bir amca,
Bir kuzen,
Bir yeğen,
Bir torun,
Bir delikanlı,
Bir sevgili,
Bir yiğit,
Bir savaşçı,
Bir barışsever,
Göklerden bir kartal,
Ormandan bir aslan,
Bir günün aydınlık kısmı,
Beynin yarısı,
Mevsimlerden yaz olanı,
Kolun iş göreni,
Ayağın adım atanı kesilir.
Kısacası;bir erkek gidince yatağın yarısı buz kesilir..

İşte Olması Gereken Hayat

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı ? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi ?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun.. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyfe keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadın var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun..
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

Can Yücel

Şaka Gibi

Kız Bu
İlk yemeğe çıkışımızda cep telefonu çaldı. Elini çantasına attı. Kurcaladı, kurcaladı.
Telefon uzun uzun çalmaya devam ediyordu. Bir türlü bulamadı.
Sonra o güzel cümle döküldü dudaklarından:
'Evde mi bıraktım acaba?'
İşte o an aradığım kız bu dedim.

Pişmanlık
Bilinçli tüketim, bilinçli üretimle olur 18.000 YTL kredi kartı borcum olduğunu öğrenen babamın ilk tepkisi;
'Keşke korunsaydım'

Altıncı His
6. His filmini izledin mi dedim. Hayır ama çok övdüler dedi.
Bende filmin CD'si var, istersen vereyim izle, ben de çok beğendim dedim.
Şimdi izlersem bir şey anlamam, ilk 5 tanesini izlemem lazım önce dedi.
sustum gülmedim bile. Artık görüşmüyoruz. Öncelik evlenmeyi düşündüğü erkek arkadaşının 'benden önce biriyle oldun mu?' sorusuna, 'buraya gelmeden önce mi?' cevabını vererek evlilik umutlarını magmalara atan hatunun gerçek sarışın olduğunu söylememe bilmem gerek kaldı mı?

Suyu Isıt
Geçenlerde köyde komşunun evinin önünden geçiyordum.
Yaşlı amca hanımına şöyle dedi:
'Hanım suyu ısıt; olursa olur olmazsa çay demleriz.'
Hala gülmekteyim.

Maalesef Kaybettik
Aniden fenalaşan annelerini apar topar hastanenin acil servisine taşıyan, ancak yarım saat sonra doktorun 'maalesef annenizi kaybettik' demesiyle annelerinin öldüğünü öğrenemeyen(!)
bunun yerine 'ulan nasıl kaybedersiniz koca kadını daha demin buradaydı!' deyip doktoru bir güzel döven komşularım var duyurulur... Ramazan geldi..Her zaman canım, aşkım diyen kocacığım Ramazan geleli beri,orucu bozulmasın diye bana 'kanka' diyor ya..

Danger
Önümüzde ilerleyen tankerin üzerindeki 'DANGER' yazısını görüp de 'Allah'ın akıllısı, tanker yazacağına danger yazmış' diyen ve arkasından kahkahalarla gülen teyzemi nerelere göndersem acaba?

Kıbleye Çevirin
Bu zamana kadar hiçbir şeyi alkışlatamamıştım kısmet bugüneymiş.
Lütfen o büyük alkışlarınız pilota 'Uçağı kıbleye çevirin, namaz kılacağım' diyen gurbetçi vatandaşımıza gelsin. Haberi gördüğümde ben öyle yaptım da. Efendi Çocuklar lütfen bir alkış da benim anneme zira kendisi geçen gün televizyonda zap yaparken, Aydın ve Fatih Ürek'i görünce, 'Ben bunları çok severim, mankenlerle falan dedikoduları çıkmıyor, terbiyeli çocuklar' dedi.

Ders
Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde hocamız olan subay, sınıfın güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan subay rütbelerini küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti. Sıralamayı aynen yazıyorum:
'Teğmen, üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve albaşı.'

Biiip
Arkadaşımın sevgilisi komiser. Geçenlerde ikisi arabada sohbet ederlerken;
- 'Bilmem kaç merkez, yolda üç tane or..pu var tamam' diye bir telsiz anonsu gelmiş.
Erkek arkadaşı çok utanmış ve hemen telsize sarılıp telsizin diğer ucundaki memura;
- 'Bu ne biçim anons, malum kadın deyin biz anlarız' diye fırça atmış.On dakika sonra gelen telsiz anonsu ikisini de kahkaha krizine sokmuş.- 'Komiserim malum kadınlar or..pu degilmiş Tamam'

Pilli
Bir arkadaşımla balık almaya gittiğimizde, arkadaşım kovanın içinde yüzüp çırpınan balıklara bakıp;- 'Bunlar taze mi?' diye sormuştu.Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı:
- 'Yok abla, pil takıp oynatıyoruz'

Yaşam İçin Öneriler

Kepekli pirinçten çok ye.
İnsanlara beklediklerinden daha çok şey ver ve bunu zevk alarak yap.
En sevdiğin şiiri ezberle.
Dinlediğin her şeye inanma, sahip olduğun her şeyi harcama ve istediğin kadar uyuma.
'Seni seviyorum' dediğinde, cidden söyle.
Üzgünüm dediğinde, o kişinin gözlerinin içine bak.
Evlenmeden önce en az 6 ay nişanlı kal.
İlk bakışta aşka inan.
Başkalarının düşleriyle asla alay etme.
Tutkuyla ve derinden sev. Sonradan yara alabilirsin belki, ama hayatı komple yaşamanın tek yolu budur.
Anlaşmazlık durumlarında, dürüst ol.
Kimseyi kırma, hakaret etme.
İnsanları akrabalarına göre yargılama.
Yavaş konuş, ama hızlı düşün.
Biri sana, yanıt vermek istemediğin bir soru yöneltirse, gülümse ve en büyük aşkın ve en büyük başarıların daha büyük riskleri olduğunu hatırla.
Anneni ara.
Biri hapşırdığında 'çok yaşa' de.
Kaybettiğinde, ders al.
3 'S'yi unutma: Kendine Saygı; başkalarına Saygı; herşeyde Sorumluluk.
Küçük bir anlaşmazlığın büyük bir arkadaşlığı bozmasına izin verme.
Hata yaptığını farkettiğinde, onu hemen düzelt.
Telefona cevap verirken gülümse.Seni arayan kişi bunu sesinden anlayacaktır.
Konuşmaktan, sohbetten hoşlanan bir kadın/erkekle evlen. Yaşlandığınızda, konuşma yeteneğiniz her şeyden daha önemli olacak.
Biraz yalnız kal.
Değişikliklere kucak aç, ama değerlerini yitirme.
Suskunluğun, bazen, en iyi yanıt olduğunu unutma.
Daha çok kitap oku, daha az televizyon seyret.
İyi ve saygın bir hayat sür. İleride, yaşlandığında ve geçmişi hatırladığında, bir kez daha nasıl zevk aldığını göreceksin.
Allah`a güven ama arabanı kilitle. (Deveni bağla sonra tevekkül et).
Evde sevgi dolu bir atmosfer önemlidir.Huzurlu ve uyumlu bir ortam yaratmak için elinden geleni yap.
Sevdiklerinle anlaşmazlığa düştüğünde, o anki duruma önem ver.
Geçmişte çok yaşama.
Satırlar arasını oku.
Bildiklerini paylaş. Ölümsüzlüğü elde etmenin bir yoludur.
Gezegenimize karşı nazik ol.
Dua et. Duada, ölçülemeyecek bir güç saklıdır.
Sana sevgi gösterisinde bulunan birini engelleme.
Başkalarının işine burnunu sokma.
Onu öperken gözlerini kapatmayan bir kadın/erkeğe güvenme.
Yılda bir kez hiç gitmediğin bir yere git.
Çok para kazanıyorsan eğer, hayattayken, başkalarına yardım et. Bu, Şansın sana verebileceği en büyük tatmindir. Unutma, istediklerini elde edememek, bazen büyük bir şanstır.
Bütün kuralları öğren, sonra bazılarına uyma.
İki insan arasındaki aşkın birbirine duydukları gereksinimden daha büyük olduğu ilişkinin, en iyi ilişki olduğunu unutma.
Başarını, onu elde etmek için vazgeçmek zorunda kaldığın şeylere bağlantılı olarak değerlendir.

Evlilik

Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum aynı zamanda da... Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor.Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan... Nedir bu dayatmalar? Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi.Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'hot'dediğinde oturmalı kadın... Yâda yumuşatıyorlar;-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı.
Eğitimde de böyle... Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layığı.EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü.Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti, -'Ooo Can bey kapmışınız çıtırı' esprilerine muhatap dahi oldum.EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bir taneyi 9 senede bitirdim. Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım... Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran...
Bunu unutmadık biz.Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene.O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik,Öfke bitip fırtına durulduğunda 'ama bi de böyle düşün' de dedik fikrimizi savunurken.Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta.Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık.Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama.Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima...Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık...Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında...Gece yarısı kapı açıldı esim;
-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim buz gibi bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde 'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek...Ve bence doğrusu da bu...Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç.Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41.çift olacaktık o listede...Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu oynanan.Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...Topluma kulaklarını tıkayarak hem de. Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...Sadece gönlünüzden geçtiğince...
Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;
'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...


CAN DÜNDAR

Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir.
Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder.
Aşağı çekersin omuzların titrer.
Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku
uyumayı başarır...

Dostluk

Sabah öperek uyandırmaktır...
Aynı dala tutunmaktır
Kimi zaman aynı bisikleti sürmektir. Ayağınız yetişmese bile...
Dans etmektir kolkala...
Küçük hediyeler almaktır...
Ve kimi zaman aynı kalbi paylaşmaktır..
Öpmektir onu doyasıya
Ve bunu söyleyebilmektir.

En Pahalı Papağan

Adamın biri, papağan almak ister. Gittiği dükkândaki papağanları sırayla inceler.1.kafeste rengarenk, pırıl pırıl tüyleri olan papağanı beğenir. Etiketinde 5.000 dolar yazılıdır.
- Dükkan sahibine sorar. “Bu kuş niye bu kadar pahalı?”
- Dükkan sahibi “Bu papağan tam 7 dil biliyor, onun için”. Adam başka bir kafeste bembeyaz şahane bir kuş daha görür. Hem de 10.000 dolarlık. Yine sorar. Meğer bu kuş anayasayı ezbere okurmuş da ondan. Adam bir bakar en köşede ki kafeste, tüyleri dökülmüş ve kararmış yaşlıca bir kuş var. Ama o da ne tam 50.000 dolar. Peki der bu perişan haldeki kuşun nesi var.
- Dükkan sahibi “ Vallahi birader, bu kuşun nesi var biz de bilmiyoruz. Ama öteki papağanlar sabahları buna günaydın üstat diyorlar.”

Amerikan Teknolojisi

Amerikalılar bir gün son teknoloji ürünü mükemmel bir uçak yapmışlar. Bu uçağı düşünmüş taşınmış ve Arabistan’da test etmeye karar vermişler... Ülkenin en iyi pilotuna vermişler uçağı... Uçak havada arıza yapmış. Arap telaşa kapılıp ne yapacağını şaşırmış bu durumda iken monitörde bir yazı çıkmış: "This is American technology, don't afraid." Arap biraz rahatlamış uçak düşerken aynı yazı birkaç kez daha tekrarlamış ve sağ sağlim inmiş adam... Düşünmüşler taşınmışlar elin Amerikanı yapar da biz niye yapmayalım ki? diye düşünmüşler ve aynı uçaktan imal etmişler ve ilk testi Amerikalılara yaptırmak istemişler.... Amerikan pilotu uçarken motorda sorun çıkmış ve uçak irtifa kaybetmeye başlamış... monitörde "don't worry this is arabic technology" yazmış.. neyse pilot rahatlamış... bu bizim uçak gibi demiş ve sakinleşmiş. Aynı yazı iki üç kez daha çıkmış ve çakılmaya az kalmışken monitörde bir yazı daha çıkmış :" Repeat after me; eşhedüenla ilahe illallah ve eşhedüenne muhammeden abdühü ve rasülühü"

Bize Ticaret Öğretiyor

Roma'da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi'nde büyük bir pazar ayini... Görkemli bir dinsel tören.. Papa bile katılıyor. Koskoca meydan mahşer yeri gibi..Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım.. Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor...İkisinin de boynunda kocaman birer levha asılı..Birinde "Ben koyu bir Hıristiyan'ım ,lütfen bana yardım ediniz " yazılı. Ötekinde ise sadece " Ben koyu bir Yahudi'yim " yazıyor. Tabii ki kiliseden çıkanlar Hıristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok. Bu arada kiliseden çıkan iyi niyetli biri "Yahudi'yim " yazısı taşıyana sokuluyor.
- " Bana bak kardeş " diyor , "..dürüstlük iyi bir şey, ama binlerce Hıristiyan kiliseden çıkarken , senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da vermiyor zaten.. Bence çıkar o yazıyı boynundan , sen de su Hıristiyan gibi..." deyince , boynunda "Yahudi'yim" yazılı adam "Hristiyanım" yazılı olana dönüp sesleniyor:
- Heey !.. Salamon !.. Herife bak be !.. Gelmiş bize ticaret öğretiyor..

Buradan Duyulmuyor

Papaz ,iki metre ilerisinde duran zangoça sormuş .
- ''Gizli gizli sen mi içiyorsun kutsal şarabı?'' Zangoçta derin bir sessizlik...İyice köpürmüş
- Papaz: ''Sana soruyorum be adam!Duymuyormusun beni?
-''Hayır burdan hiçbir şey duyulmuyor efendim''
- "Olacak şey mi! İki adım öteden beni duymuyorsun ..'' Zangoç bıyık altından gülmüş,
- '' İsterseniz yer değiştirelim anlarsınız...'' Yer değiştirmişler.Bu kez zangoç seslenmiş
-''Kilise için toplanan bağışları kim zimmetine geçiriyor?' Papaz kendi kendine söylenmiş.
-''Hakikaten yahu! Buradan hiç bir şey duyulmuyor.''

Mutlu Evlilik

Adam gözlerini açarken zorlanıyordu. İlk gördüğü komidinin üzerindeki bir kutu aspirin ve bir bardak suydu. Ayaklandı ve yatağının üzerine oturdu. Etrafına bakarken, ütülenmis kıyafetleri gözüne ilişti. Yatak odası toplanmış ve tertemiz olmuş. Aspirini eline alırken karısının bırakmış olduğu bir notu farketti: Aşkım, kahvaltın mutfakta hazır, ben evden erken çıktım, alışverişteyim. Seni seviyorum" Mutfağa doğru yöneldi. Gerçekten de kahvaltısı hazırdı ve gazetesi de masanın üzerindeydi. Oğlu da oturmuş kahvaltısını ediyordu. Babası oğluna sordu: "Oğlum, dün gece neler oldu?" Oğlu: "Ya baba, sorma, sen dün gece saat 3´e doğru eve geldin, zil zurna sarhoştun, neredeyse baygın bir şekildeydin. Bütün mobilyalara vurdun, ortalığı kırıp döktün, salona kustun ve nerdeyse kapıya doğru giderken gözünü çarpıp kör ediyordun" .Babası şaşkın: "Peki oğlum, neden ortalık toplu ve kahvaltım hazır masada?" Oğlu: "Ha bunlar mı? Annem seni yatakodasına sürükleyip yatağa attı, ama tam pantolonunu çıkarırken, "Çek ellerini pis orospu, benim mutlu bir evliliğim var" dedin.

Akıllı Kedi

Adam karısının kedisinden o kadar nefret ediyormus ki, ne yapıp yapıp ondan kurtulmanın yollarını düşünüyormuş.. Sonunda bir sabah kediyi arabaya attığı gibi evlerinin 20 blok ötesinde bi sokağa götürmüş, onu orda bırakıp doğru işe gitmiş. Aynı akşam işten eve gelmiş bir bakmış kedi evin bahçesinde karısıyla oynuyor, kadın neşe içinde "ayy bütün gün onu aradım, ama akşam üstü bir baktım gelivermiş, evin yolunu nasıl da bulurmuş benim akıllı kedim." Adam tabi çok bozulmuş ama belli etmemiş.. Ertesi sabah yine kediyi arabasına atmış, bu sefer evin 40 blok ötesinde bi sokağa götürüp bırakmış yine işe gitmiş, akşam işten eve gelmiş bir de ne görsün kedi salonda yine karısıyla yerlerde yuvarlanıyor.. Ertesi gün adam kediyi 60 blok oteye bırakmış, akşam gelmiş yine kedi evde.. Sonraki gün 70 blok öteye bırakmış, akşam kedi yine evde.. Adam artık ertesi sabah kediyi arabaya koymuş, 90 blok öteye gitmiş.. Ordan köprü yoluna girmiş, ilk çıkıştan sağa dönmüş, ordan tekrar sağa dönmüş, gitmiş gitmiş, bir 20 blok daha uzağa gitmiş, sola dönmüş, biraz daha gitmiş ve kediyi orda arabadan atmış. Saatler sonra evin telefonu çalmış, adam karısını arıyor:
- "Hayatım, kedi orda mı?"
- "Evet.. neden sordun?"
- "Şunu telefona bir çağırsana... kayboldum..!"

Ben Sana Mecburum

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin

Atilla İlhan

Her Şey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...


Can Yücel

Yalan

Padişahın biri,
Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim! demiş.
Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana;
Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.
Bunun neresi yalan?.. Kuş kartaldır, Arslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!..
Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!..
Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii!..
Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!
Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir.
Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha bu yalandır dedirtememiş. Ama bir gün bir Kayserili gelmiş;
Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır dersen ödülümü ver. Yalan değil dersen borcunu öde!..

Maymun

Adam maymunu ile bara gidip bir viski ısmarlamış. Barmen içkiyi hazırlarken maymun kaşla göz arasında köşedeki bilardo masasına zıplayıp toplardan birini yutuvermiş.
Barmenin "hop noluyo" deyip yetişmesine fırsat kalmamış.Adam; Yav önemli değil kaç lira ise öderiz, bizim maymun böyle işte demiş.
Bir hafta sonra adam ve maymunu tekrar aynı bara gelmişler. Adam viskisini ısmarlamış. Maymun da bu sefer yandaki tabureye çıkarak barın üzerindeki erik kasesinden bir adet erik alıp önce incelemiş, sonra dikkatlice makatına sokmuş, sonra çıkarıp ağzına atmış.
Bu sefer napacak diye maymunu dikkatlice izleyen barmen şaşkınlıkla;
Senin maymun sapıttı galiba?
Adam:Sorma yahu demiş, geçen haftaki bilardo topu olayından beri hiçbirseyi ölçmeden yemiyor artık.

Ters Kadın

Adam karısıyla arabada giderken polis sirenini duymuş, hemen sağa çekmiş ve polis gelmiş "Buyurun memur bey?" "Beyefendi direksiyon başındayken cep telefonuyla konuşuyordunuz."Yok efendim sadece bip yaptı, ben de şarjı mı bitiyor diye baktım"Karısı lafa atlamış:"Aaa yapma hayatım. Yarım aattir ortağınla iş görüşmesi yapıyorduAdam karısıyla arabada giderken polis sirenini duymuş, hemen sağa çekmiş ve polis gelmiş
"Buyurun memur bey?" "Beyefendi direksiyon başındayken cep telefonuyla konuşuyordunuz.
"Yok efendim sadece bip yaptı, ben de şarjı mı bitiyor diye baktım"Karısı lafa atlamış:"Aaa yapma hayatım. Yarım saattir ortağınla iş görüşmesi yapıyordun telefonda"Adam karısına tip tip bakarken polis yine sormuş:"Beyefendi emniyet kemerinizi neden takmıyorsunuz?" Memur bey takmıştım ama sizin geldiğinizi görünce durduktan sonra çözdüm"Karısı yine atlamış: "Aman şekerim sen de o kemeri hayatında bir kere taktın mı acaba...."Adam kadına bir tane patlatmamak için kendini zor tutarken; polis bu sefer de arabayı incelemeye başlamış vee... -"Beyefendi bakar mısınız sağ sinyaliniz de kırık" "Aaaa.. kırık mı?Sabah yola çıkarken kontrol ettim kırık değildi... Yolda oldu galiba, hiç de fark etmedik"Karısı çenesini tutamamış yine: "Amma da attın kocacım, sana 3 haftadır söylüyorum artık su kırık sinyalin icabına baktır diye....."Adam en sonunda dayanamamış bağırmış: "BANA BAK SEN SUSUCAK MISIN ŞİMDİ SURATININ ORTASINA PATLATACAM!"Polis kadına sormuş: "Hanımefendi eşiniz size hep böyle mi davranır?"Kadın cevap vermiş: "Yok canım....sadece alkollü olduğu zaman.

Doktor ve Tamirci

Dünyanın en ünlü kalp doktoru De Bakey'ın arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve De Bakey'e dönerek:"Size bir şey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerde olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım!. Söyler misiniz nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum?"
Bunun üzerine De Bakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş: "BUNLARIN HEPSİNİ MOTOR ÇALIŞIYORKEN YAPMAYI DENESENİZE!!!"

Özledim Seni

özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
"git artık" demek
"beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa"
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....

Can Yücel

Medeniyet

Gümrük kapısından bir İngiliz, bir Fransız, bir Türk geçmek için bekliyorlarmış. Gümrük görevlileri valizlerini kontrol etmeye başlamış. Önce İngiliz'in valizine bakmışlar. İçinden 7 adet don çıkmış. "Niye 7 tane?" diye İngiliz'e sormuşlar. O da "Haftanın yedi gün var. Hepsi için bir tane. Pazartesi, Salı, Çarşamba..." demiş. "Vay be! Helal olsun medeniyete, temizliğe bak adamlardaki." Sıra Fransız'ın valizine gelmiş. açmışlar bakmışlar 8 tane don. "7'yi anladık da niye 8?" diye sormuşlar. Fransız "Pazartesi, Salı, Çarşamba... Hergün için bir tane, bir tane de ne olur ne olmaz diye yedek aldım" demiş. "Vay be! Adamlardaki temizliğe medeniyete bak!" demiş görevliler. Sıra Temel'e gelince açmışlar bakmışlar tam 12 adet don. "Vay be! Ne varsa bizim insanımızda var. Şu medeniyete, şu temizliğe bak!" Sormuşlar "Neden 12 adet?" Bizimki cevap vermiş "Ocak, Şubat, Mart,......"

Bana Kendini Anlat

Aklımdan çıkmıyorsun
Sensiz bomboş bu hayat
Susma öyle ne olur
Bana kendini anlat

Hasretim gülyüzüne
Susamışım sevgine
Başkasından bana ne
Bana kendini anlat

Boşver esen rüzgara
Boşver yağan yağmura
Hadi gel kollarıma
Bana kendini anlat

Geceleri üşür müsün
Hemen örtünür müsün
Beni düşünür müsün
Bana kendini anlat

Ah benim nar çiçeğim
Canım ipek böceğim
Meraktan öleceğim
Bana kendini anlat

Aşkımızdan kime ne
Sevdamızdan kime ne
Başkasından bana ne
Bana kendini anlat

Ahmet Selçuk İlkan

Maria

Sustu Another Life gazinosu
Sustu şarkılar,
Paletimde renk sustu, fırçamda şekil
Ve bu gece ilk defa şimal körfezinde
Sustu Paramagos'un mazgallarından
Şehre pancar pancar dökülen arya,
Artık ne tayfalar mevcut, ne Komandos Bar,
Ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya.
Bu medar ikliminin tenha gecesinde
Sardı bambu kamışlarını pişman bir sükut
Sardı bir sızı
Hani birdenbire bazen bütün etrafımızı
Sapsarı bir şüphe sarar ya işte öylesine berbat bir hal var.
Hiç bir şey düşünmek istemiyorum, hiç bir şey
Ama dördüncü tarassut kulesinde
Bir şüpheli sinyal var
Hayır hayır yalan bütün bunlar
Artık ne kadere inanıyorum ne fala
Yalan söylüyor o falcı kadın
O hintli parya.
Ben yalnız sana inanıyorum
Yalnız sana, MARİA...
Beni kahrediyor böyle geçen her gece
Bu hoyrat yıldızlar, bu su, bu okyanus, bu yer
Ve gökyüzünde emanet duran şu asma fener.
İnan ki sevgili MARİA
Ne varsa hepsi yalan, hepsi kader
Ve hepsi omuzumun üstünde çaresiz bir yük
Ve hepsi angarya.
Biliyorum bu sabah güneşle beraber biliyorum
Bir vapur demirleyecek bu nankör limana
Pol'un ebedi matemine rağmen
Virjini olabilirdi bu vapurda
Ama sen yoksun biliyorum sen yoksun.
Baharda geleceğim diyordun hani
Haydi gel daha ne bekliyorsun işte mevsim bahar ya.
Fırçam neden böyle titrer bilir misin?
Ve neden resimlerimde fon sapsarı
Anlıyorsun değil mi yavrum
Bütün kağıtlara sinmiş anlıyorsun
Bu tropikal zehir, Bu müzmin malarya,
Sensiz nasıl da boş iskele, sensiz nasıl da tenha şehir
Müfreze nöbetçilerinin gözü önünde
Koydan yıldızları çalmışlar bir bir,
Yine de bir çımacı, bir palikarya.
Ama kim düşünür yıldızları,
Yüzbaşı Arnold'u vurmuş yerliler
Matemler içinde tekmil batarya.
Bu insanlar, bu gök, bu deniz, bu yer
Birer birer kaybolmaya mahkum, birer birer
Biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde susuz
Biz ki çoktan unutulmuşuz
Nasıl, ağlıyor musun MARİA? ..
Sil gözlerini, haydi sil yavrum
Bizim yokluğumuzdan ne çıkar
Aşkımız var ya.

Bekir Sıtkı Erdoğan

Aşk İksiri

Kelimeler eksik
Kelimeler yaralı
Taşımıyor anlatmıyor tanımlamıyor bu duyguyu
Bir de...
Çok başka birşey
Sevginin ortasında derin acılar hisseder mi insan?
Aydınlık gülümsemelerin içine hüznü yerleştirir mi durup dururken ?
Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk çöreklenir kalır mı asırlarca
Gelemeyeceğini bildiği mektup için posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı ?
Dedim ya başka birşey bu !
Ne kadar yalnızsam
O kadar seninleyim şu günlerde
Belki de en başta tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar
Kimseler ulaşamasın diye
Kimselerin bilmediği ulaşamadığı yollara götürdüm
En derinlerde tuttum
Bana sakladım !
Derine hep derine seni yapayalnız bir tek bana bıraktım
Paylaşamadım yanlış yaptım
Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bunlar
Suskunluklar..
Kendimi ordan oraya vurmam
Sağımda solumda ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam
Hiç görmediğim çukurlarda boğuşmam
Denizlerin gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin acılı duvarları gibiyim
Duvarlarım yosunlu
Duvarlarım kaygan
Duvarlarımdan hiç bitmeyen sular sızıyor
Tutunamıyorum
Renklerim gün içinde değişiyor
Soğuyorum soluyorum..
Güneş ulaşamıyor içerlerime
Küfleniyorum yaşlanıyorum
Yalnızlıklar peşinde
Dokunduğum her ıslak duvardan pis kokular bir yalnızlık bulaşıyor üzerime
Yapış yapış vıcık vıcık bir yalnızlık bu
Biliyorum bütün bunlar benim suçum
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum
Yollar git gide uzadı karıştı
Ümidim ısıtacak parlatacak
Kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var
Ama onun ne olduğunu bilmiyorum
Sonu sana geliyor her cümlenin
Herşeyin başında içinde ve sonundasın
Bu değişmiyor
Öyle içimdesin ki birden aklıma geldi
Tuttum bir mektup yazdım sana bugün
Çok mutluyum
Gün içinde neler yaptığımı
Nelere kızıp nelere mutlu olduğumu
Tek tek anlattım
Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım
Yine zamansız yağmurlar dedim
Daha önce hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları dedim
Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenemeyecek bilmeyecek ve söylemeyecek misin dedim
Çok uzun bir mektup oldu
Başından sonuna kadar okudum da
Neler yazmışım diye merakımdan
Sonra bir zarf çıkarıp
Adını yazdım büyük harflerle
Yalnızca adını adresini bilsem gönderirmiydim
Bilmiyorum
Mektup cebimde
Cebim yüreğime yakın
Yüreğim sen de
Sen yoksun.

Yakarış

Yılmadım tükenmedim, yorulmadan hep bekledim.
Ha şimdi bugün, ha şimdi yarın
Gece-gündüz dua ettim
Bu ceza, bu hükmün sonu nereye
Dayanmaz yüreğim, belki seneye
O zaman ya benimsin, ya elin
Ne olur söyle, ne olur söyle
O zaman ya düğünsün, ya ölüm
Ya ateşsin, ya külüm
Ya yüzüm ol, ya hüznüm

Uçuk Hocalar

1- Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Hocanın biri sınavda, o günlerde devam etmekte olan bir davanın detaylarını vermiş ve sonucun ne olacağını sormuş. Tabii, bütün öğrenciler ha babam, de babam, sayfalarca yazmaya başlamışlar. Ama bir öğrenci kağıdını sınavın ilk dakikasında vermiş. Ve buna rağmen 100 almış.
Öğrencinin yanıtı tek cümleymiş:
“Devam eden dava hakkında yorum yapılamaz.”

2- Bir üniversitede bir ödev verilmiş ve bu ödevden 100 almayı bir kişi başarabilmiş.
Kompozisyon Ödevi: Aşağıdaki konulara kısa ve etkili bir şekilde değinen bir kompozisyon yazın.
a- Din
b. Cinsellik
c. Gizem
100 alan ödev:
“Allahım! Hamileyim. Acaba Kimden?”

3- ODTÜ Felsefe öğrencilerini en çok zorlayan hocalardan biri, dersinin final sınavında sınıfa gelmiş ve sınav sorusu olarak tahtaya; Why? (Neden?) yazmış. Öğrenciler ilk önce ne yazacaklarını şaşırmışlar, sonra herkes bir şeyler yazmaya başlamış. Yalnız bir öğrenci,
sınavın ilk dakikasında kâğıdını teslim etmiş. Bu öğrenci sınavdan 100 almış.
Öğrencinin cevabı da soru gibi kısaymış!
WHY NOT (NEDEN OLMASIN Kİ?)

4- Aynı hoca başka bir sınavda “Risk Nedir?” diye soruyor. Yine bir öğrenci sınavın ilk 10 saniyesinde teslim ediyor kâğıdını. Kâğıdın üst kısmında sadece isim-soyadı yazıyor, gerisi ise bomboş beyaz yaprak. En altta ise “İşte risk budur!” diye yazıyor. Ve sonuçta da sınıftaki en
yüksek notu alıyor.Hocanın bir sonraki sınavında yine “Risk Nedir?” sorusuyla karşılaşan öğrencimiz tekrar boş kağıt verince bu sefer 0 alıyor. Tabii koşa koşa hocaya gidip sebebini soruyor.İşte cevap:
Aynı şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır!

Uyanık Öğrenci

Renkli kişiliği ve düşük not vermesi ile öğrencileri arasında özel bir üne sahip olan felsefe öğretmeni, sınav yapacağı gün öğrencilere, önce kâğıt ve kalemlerini hazırlamalarını söyledi, sonra da sandalyesini kaldırıp masanın üzerine koydu.
Sonra:
"Sınav sorumu soruyorum" dedi. "Bu sandalyenin var olmadığını kanıtlayınız."
Sıfırcı felsefe öğretmeni, sınav kâğıtlarını okuduktan sonra, bu konudaki ününe gölge düşüreceğini bilmesine rağmen, hayatında ilk kez bir öğrencisine yüz üzerinden yüz vermek zorunda kaldı.
Öğrencinin sınav kâğıdında yalnızca şu iki sözcük yer alıyordu:
- Hangi sandalyenin?

Hediye

3 adam oturmuş eşlerine aldıkları hediyelerden bahsediyorlarmış.
Birincisi demiş ki, 'karıma öyle bir hediye aldım ki, 6 saniyede 0'dan 100'e çıkıyor.'
Diğer ikisi anlamamışlar. 'Ne aldın?'diye sormuşlar. 'Beyaz bir Porsche aldım. Çok mutlu oldu.' diye cevap vermiş. İkinci adam demiş ki, 'Ben de geçen doğum gününde karıma 4 saniyede 0'dan 100'e çıkan birşey almıştım.' Hemen anlamışlar tabi ki: 'Heey, yoksa Ferrari mi aldın?' Adam gülümsemiş: 'Evet, kıpkırmızı bir Ferrari aldım. Gerçekten de ona çok yakıştı.' demiş. Bu sefer üçüncü adama sormuşlar: 'Peki sen ne aldın karına?' Adam demiş ki: 'Ben öyle bişey aldım ki; sadece 2 saniyede 0'dan 100'e çıkıyor.' Adamlar şaşırmışlar: 'Atıyorsun!'demişler, 'Öyle bir araba olmaz ki! 'Adam cevap vermiş:'Araba aldığımı kim söyledi? Sadece tartılması için bir baskül aldım...

Çocuk

Baba çocuğuna :
"Oğlum, Atatürk senin yaşındayken sınıfının birincisiydi." demiş.
Çocuk da babasına :
"Senin yaşındayken de Cumhurbaşkanıydı."

Ne Fark Var

Bakan olan görgüsüz birisi şoförüne sorar.
"Şoför söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır? "
Şoför bir süre düşündükten sonra mahçup bir sekilde; "Bilemedim bakanım" der.
Bakan cevap olarak: "Eşeğe çüs deyince, şoföre ise dur deyince durur" demiş. Bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşıdaki bakan olduğu için birşey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şoför bakana: "Bir soru sorabilir miyim bakanım?" der. Bakan da: "Sor bakalım" der. Şoför sorar: "Eşekle bakan arasında ne fark vardır?" Bakan bir süre sonra: "Bulamadım şoför söyle bakalım" der. Bunun üzerine şoför de: "Vallahi bakanım ben de bulamadım... "

Dile Benden Ne Dilersen

Yaşlıca bir bayan evindeki koltuğunda oturup uzun geçmiş hayatını gözden geçirirken birden bir peri karşısına çıkıverir ve ona 3 dilekte bulunabileceğini söyler.''Peki'' der yaşlı kadın.
''Zengin olmak istiyorum''.Peri bir el hareketiyle kadının koltuğunu som altına çevirir.
''İkinci olarak güzel ve genç bir prenses olmak istiyorum'' der.Birden başında paha biçilemez bir tacı olan dünya güzeli bir prenses oluverir.''Üçüncü ve son olarak ne istersin'' diye sorar peri.
O sırada yaşlı köpeği ağır bir şekilde kafasını kaldırır ve zayıf bir "hav" sesi çıkartır.Prenses çok sevdiği köpeğine bakar ve şöyle der;''Köpeğimi yakışıklı bir prense dönüştürebilir misin?''
Tam o anda, şimdi güzel bir prenses olan yaşlı kadının önünde dünyada hiç kimsenin görmediği kadar yakışıklı bir prense dönüşür köpek. Hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar yakışıklıdır bu prens.Kadın ona büyük bir hayranlıkla bakar ve o anda ona aşık oluverir. Prens ona doğru yaklaştığında kadının heyecandan dizleri titremeye başlar.Prens ona doğru eğilir ve dudakları neredeyse kadının kulağına değecek şekilde şöyle fısıldar; ''Eminim şimdi, zamanında beni hadım ettirdiğine çok pişmansın''...

Yine Sana Dair

Sende ben kutba giden bir geminin sergüzeştini,
Sen de ben kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı, sende ben imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Ve kan ter içinde aç ve öfkeli
Ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin
Sende ben imkansılığı seviyorum,
Fakat asla umutsuzluğu değil.

Nazım Hikmet

Sen

Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
Sen memleketimsin.
Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
Sen büyük, güzel ve muzaffer
Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin.

Nazım Hikmet

Ey Türk Kadını

Birinci vazifen bulaşık, çamaşır ve kocana sahip çıkmaktır.Mevcudiyetinin yegane temeli budur.Kocan en kıymetli hazinendir. Seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek kaynanan ve görümcelerin olabilir. Birgün evliliğini kurtarmak mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için bulaşık ve çamaşırı düşünmeyeceksin.
Bu durum elektriğin ve suyun kesildiği anda ortaya çıkabilir.Evliliğine tecavüz etmek isteyen kaynanan görümcelerin ve hayatta emsali görülmemiş Rus,Ukranya,İngiliz mümessili olabilirler. Hayatta kılıbık kocan zor bir ihtimalde olsa da başka bir bayana göz dikmiş olabilir. Aileniz fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey asil Türk kadını işte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen yuvanı kurtarmaktır. Anasının kuzusu olan kocanı adam etmek senin elindedir. İhtiyaç duyduğun merdane dolabın sol üst köşesinde saklıdır.

Seni Bitanem

İniyor kalbime hüzünden perde
Ellerin nerede gözlerin nerde
Her sabah güneşin doğduğu yerde
Seni bekliyorum seni birtanem
Bazen emekleyip bazen koşarak
Dağları düz edip çölü aşarak
Kükremiş bir nehir gibi coşarak
Sana geliyorum sana birtanem
Mevla’dan gelmişiz insan özüyle
Yanlışı yenmişiz sevgi sözüyle
Nereye baktıysam gönül gözüyle
Seni görüyorum seni birtanem
Mevsimler değişip zaman aktıkça
Okyanus gözlerin bana baktıkça
Bu kalp bu bedende her an attıkça
Seni seviyorum seni birtanem

Ayna

İstanbul'dan Kars'a gelen bir kadın dükkanda aynasını unutmuş.Ve böylece tarihte ilk kez Kars'a ayna girmiş olmuş! Kadın gittikten sonra dükkan sahibi aynayı görüp eline almış.Daha önce hiç kendini görmediği için ölen kardeşine benzetmiş karşısındakini.
Adam:Ey gidi gardaşımm, seni bi daha görmek nasipte varmış !
Aynayı eve götürüp sarılıp uyumuş kardeşine?
Karısı bakmış, adam bişeye sarılıp uyuyor !
Almış aynayı bir bakmış bir kadın !
Allah belanı vireee?Bu karı da kim ?
Bi boka da benzese diyerek feryat figan evden çıkmış kadıya gitmiş?
Kadın; 'Kadı efendi adam beni bu çirkin karıyla aldatiiii'
Kadı aynaya bakmış ve şöyle demiş : 'Yav bu karıdan çok kavata benziir' :-))))

Hayat Standartı

Amerikan, İngiliz ve Türk başbakanları aralarında konuşuyorlarmış;
Amerikan Başkanı : Bizim hayat standartımız üç bin dolardır.Biz vatandaşımıza beşbin dolar maaş veririz,üç bin dolarını harcarlar gerisine karışmayız.
İngiliz Başbakanı: Bizim hayat standartımız iki bin sterlindir.Biz vatandaşımıza dört bin sterlin veririz iki bin sterlini harcarlar gerisine karışmayız.
Sıra Türk Başbakan'ına gelmiş: Bizim hayat standartımız bin iki yüz elli liradır. İki yüz elli lira veririz geriye kalan bir milyarı nerden bulurlarsa bulurlar biz orasına hiç karışmayız.

Hapı Yuttuk

Mahallenin iki afacan kardeşi tüm mahalleliyi bıktırmış. Sürekli ana babalarına şikayet geliyor. Kırılan camların, kuyruğuna teneke bağlanan kedilerin, lastiği indirilen arabaların sorumlusu hep afacan kardeşler.Ana babası usanıp bu durumu kilisenin papazına anlatırlar ve yardım isterler. Papaz "Gönderin çocukları konuşayım" der.Çocukları gönderirler. Papaz önce büyük oğlanı çağırır. "Söyle bakiim evladım,Tanrı nerede?". Çocuk susar. Papaz tekrar sorar:"Evladım söylesene Tanrımız nerede?". Çocuk susmaya devam eder. Papaz ısrarla sormaya devam eder, çocuk susmaya.. Sinirlenir Papaz,"Konuşsana be çocuk nerde Tanrı?". Çocuk aniden fırlar,kiliseden koşarak kaçıyorken seslenir kardeşine "kaçalım çabuk!". Eve giderler,odalarına çıkıp kapıyı iyice kapatırlar,küçük oğlan sorar büyüğüne "Neden kaçıyoruz?" Büyük yanıtlar:"İşte şimdi hapı yuttuk, Tanrı kaybolmuş bizden biliyorlar!!!"

24 Saat

Doktor hastasına aylar süren tahlillerin sonuçlarını açıklamaktadır; "Size bir kötü, bir de daha kötü haberim var. Önce kötü haberi vereyim. Test sonuçlarına göre 24 saatlik ömrünüz kalmış. Adam yıkılır ve doktora dönüp: "Hayır olamaz! Fakat, fakat bundan daha kötü ne olabilir? Doktorun yanıtı kısa olur: Dünden beri size ulaşmaya çalışıyorum...

Gölgesizler

Ümit Ünal’ın yönettiği ve Selçuk Yöntem, Taner Birsel, Ertan Saban ile Arsen Gürzap’ın oynadığı Gölgesizler, 27 Şubat 2009'da UIP Filmcilik dağıtımıyla Narsist Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Köyün eski berberi Cıngıl Nuri yıllar önce ortadan kaybolmuştur. Yeni berber onun dükkânını kiralar, işletmeye başlar. Muhtar, tuhaf kayıplarla uğraşıp durmaktadır. Köyün en güzel kızı, Güvercin, hiç bir iz bırakmadan kaybolmuştur. Durduk yerde Cıngıl Nuri çıkıp geliverir. O gelir ama bu kez yıllarca sabırla Nuri’nin yolunu bekleyen karısı kaybolur ortadan. Anlaşılmayan olaylar Muhtar ve köylülerin başlarını döndürür.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman

Milyoner

Danny Boyle’ın yönettiği ve Dev Patel, Anil Kapoor, Saurabh Shukla ile Raşendranath Zutshi’nin oynadığı Milyoner (Slumdog Millionaire), 27 Şubat 2009'da Pinema Film dağıtımıyla Chantier Films - Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Jamal Malik, Mumbai'nin gecekondu mahallelerinden birinde yaşayan 18 yaşında bir yetimdir. Hindistan'da katıldığı “Kim Milyoner Olmak İster?” yarışmasında 20 milyon rupe kazanmasına sadece bir adım kalmıştır. Ama şova ara verildiğinde, bir sokak çocuğunun bu kadar büyük başarıyı ancak hileyle kazanabileceğinden şüphelenilip tutuklanır. Suçsuzluğunu kanıtlamak için yaşamını anlatmaya başlar.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

Sevgi Zenginlik Başarı

Birgün bir kadın evinden çıkar ve evinin önünde hayat tecrübesi ile dolu üç ihtiyara rastlar . Onları tanımamaktadır. Onlara: "Sizleri tanıdığımı sanmıyorum, ancak aç olmalısınız. Lütfen eve giriniz, sizlere yemeniz için bir şeyler ikram etmek istiyorum" der. "Evin erkeği içeride mi ?" diye sorarlar. “Hayır, o dışarıda", diye cevap verir kadın. Onlar da “bu durumda eve giremeyeceklerini" söylerler. Akşam kocası eve döndüğünde kadın ona olanı biteni anlatır. Git onlara benim evde olduğumu söyle ve içeri davet et" der karısına. Kadın çıkar ve eve girmeleri için davet eder. Biz bir eve asla birlikte girmeyiz" derler ona. Kadın “niçin” diyebilmek ister. Arkadaşlarından birini işaret ederek isminin Zenginlik, diğer arkadaşının isminin Başarı olduğunu söyler ve kendisini ise Sevgi olarak tanıtır. Yaşlılardan biri ona: Ve: “Şimdi evine dön ve kocanla hangimizin eve girmesini istediğinizi kararlaştırın" diye ilave eder. Kadın eve girer ve kocasına konuşmaları anlatır. Kocası çok sevinir. Kendi kendine. Ne güzel diye söylenir. Eğer böyle bir olanağımız varsa elbette “Zenginliği" davet edeceğiz der. Ancak karısı böyle düşünmez. “Niçin Başarıyı davet etmiyoruz sevgilim?" diye sorar. Bu sırada kızları diğer odadadır. Konuşmaları duyar ve hemen araya girerekten kendi teklifini ortaya atar: “Sevgi' yi davet etsek daha güzel olmaz mı? Evimizin her tarafı sevgi ile dolar" der. Kocası karısına: “Kızımızın tavsiyesini tutalım. Hemen dışarı çık ve Sevgi'ye davetlimiz olduğunu söyle" der. Kadın dışarı çıkar ve üç yaşlı adama içlerinden hangisinin “Sevgi” olduğunu sorar ve ona: “Davetlimizsiniz, içeri buyurun" der. Sevgi ayağa kalkar ve yavaş yavaş eve doğru yürümeye başlar. Bu sırada diğer ikisi de ayağa kalkarlar ve onu takip etmeye başlarlar. Kadın şaşkın bir vaziyette “Zenginlik" ve "Başarı"ya: “Ben sadece Sevgi'yi davet ettim siz niçin geliyorsunuz?” diye sorar. Yaşlı adamlar hep birlikte: “Eğer siz Zenginlik veya Başarı'yı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz dışarıda kalacaktık. Ama madem ki siz Sevgi'yi, davet ettiniz, bizde o nereye giderse birlikte gideriz. Çünkü SEVGİ'nin olduğu yerde, ZENGİNLİK ve BAŞARI da vardır" derler.

Sana Dair

1. Bu dünyada uğrunda ölebileceğin en az iki kişi vardır.
2. En azından 15 kişi öyle ya da böyle seni seviyordur.
3. Herhangi birinin senden nefret edebilmesinin tek sebebi, aslında sadece senin gibi olmak istemesidir.
4. Senden gelecek bir gülümseme bazılarına mutluluk getirebilir, o senden hoşlanmasa bile.
5. Her gece, birisi uykuya dalmadan önce seni düşünüyor.
6. Birisi için dünyalara bedelsin.
7. Çok özel ve teksin.
8. Varlığını bile bilmediğin biri seni seviyor.
9. Hayatındaki en büyük hatayı yaptığın zamanda bile, ondan hayırlı birşey çıkar.
10. Ne zaman dünya sana sırtını dönmüş gibi hissedersen, dön ve bir daha bak.
11. Her zaman aldığın iltifatları hatırla. Kaba sözlerin hepsini unut.