31 Mart 2009 Salı

Ayetler

Sonsuz Aşk

Dalga ile kıyının aşkını bilir misin?
Öncesinden başlayıp, sonsuza giden dalga,
Hep aşka kavuşma özlemiyle atılır kıyıya.
Dalga seven, kıyı sevilendir.
Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga
Ve döner hep geriye
Bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya
Her bir dokunuşunda aşkına verir bedenini hesapsızca
İşte, ben de seni böyle severim yar.

Yar, bilir misin dağ başında açan uçurum çiçeklerini?
Bilirler görünmeyeceklerini...
Sevilmeyeceklerini...
Koklanmayacaklarını...
Okşanmayacaklarını...
Ama inatla açarlar aşkla, sevgiyle, özlemle.
Hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını
İşte, ben de seni böyle beklerim yar.
Yar, ipek böceğini bilir misin?
Onun kozasının içinde ördüğü o ipliğe olan aşkını
Bilir o, ördüğü ipliğin kendisinin ölümü olacağını
Ama aşkına feda eder kendini.
Öyle verir kendini yarenine korkusuzca
İşte, ben de kendimi böyle veririm sana yar.
Yar, ağaç ile meyvesinin aşkını bilir misin?
Meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için
Öyle zorludur ki ayrılmaları
Verir meyvesini ağaç
Meyve tohum olur, tohum kök olur
Ve yeniden doğar ağaç kendi meyvesinden
İşte bende böyle yar;
Yok olmayı göze aldım, tekrar sende doğmak icin.

Gassan Satar

Çileklerin Dansı

Çılbır

Çikolatalı Rokoko

Ciğer Tava

Çiğ Köfte

Cevizli Tarator

Cevizli Kısır

Cevizli Biber

Çerkez Tavuğu 2

Cacık

30 Mart 2009 Pazartesi

Gerçekten Sevmek

O durmadan kaçıyor;
Sen ardından gitmiyorsan;

O günün her saatinde saklanıyor,
Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;

O sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;

Boşuna aldatma kendini,
Onu sevmiyorsun demektir.
Elindeki içki kadehinde,
Dudağındaki sigarada ,
Okuduğun kitapta,
Mırıldandığın şarkıda,
Söylediğin şiirde,
Gördüğün rüyada
Ve yaşaman icin
Ciğerlerine doldurduğun havada
O yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
Onu sevmiyorsun demektir.
Renkler onunla değerlenmiyorsa,
Örneğin; onsuz kırmızı kırmızılığının,
Mavi maviliğinin farkında değilse,
Beyaz yalnız o giydiği zaman
Güzelliğini haykırmıyorsa,
Sabahları onu görünceye kadar
Güneş doğmuyorsa
Ve onsuz gökyüzü geceleri
Aya, yıldızlara hasret değilse
Onu sevmiyorsun demektir.

Sokakta gördüğün her yüzde
Ondan birşeyler aramıyorsan,
Güzel bir manzara,
Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
Uykudan uyandığın zaman
Yaşamakta olduğundan önce
Onu hatırlamıyorsan,
Omuzlarına dökülmüş saçları,
Bir sis perdesinin ardında
Her zaman gülen,
Işık sacan gözleri
Aklına gelmiyorsa,
Durup durup avuçlarının
Sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Dünyada yaşıyan öteki insanların
Senin için hâlâ bir değeri varsa ,
Ona karşı tutumunu
Toplumun köhne ve manasız
Kurallarına göre ayarlıyorsan
Ve açık açık
Sanki var olduğunu haykırırcasına
Sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Yok o senin icin
Herşeyden değerliyse,
Gözünü yumduğun anda
Onu görebiliyorsan,
O bütün şarkılarda,
Bütün şiirlerde,
Bütün resimlerde ise,
Ona muhtaç olduğunu
Söylemekten utanmıyorsan,
Senin içten ve büyük sevgine
Karşılık vermiyeceğinden
Korkmuyorsan,
Bütün bencil duygularından
Sıyrılabilmişsen
Onun için herşeyi,
Ama herşeyi yapacak gücü
Kendinde buluyorsan,
Her hali sana
Ayrı ayrı güzel geliyorsa,
Karşıisında kendini
Bir çocuk gibi hissediyorsan,
İstediği anda onun için
Ölebileceksen,
Onun için yaşıyorsan
Ve yine onun için
Bildiğin bilmediğin
Bütün düşmanlıklara
Karşı koyabileceksen,
O her geçen dakika
Sende biraz daha büyüyorsa
Ve kendi kendine bile
Çok sevdiğini bütün
Samimiyetinle,
İnanmışlığınla
İtiraf edebiliyorsan,
Bir gün o seni hiç,
Ama hic sevmediğini söylese bile ,
Senin sevginde azalma olmayacaksa
Ve ölünceye kadar onu aşkların
En olumsuzu ile sevebileceksen;
İşte o zaman
Onu seviyorsun demektir.
Sana sevmeyi,
Gercek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
Ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.
Hiç sen olmasan bile,
Seni bir parça sevmese bile....

Ümit Yaşar Oğuzcan

Seni Yaşamak

Seni her özlediğimde sevgilim,
Gökyüzüne bakıyorum;
Göğün mavisinde
Gözlerini görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Denizlere bakıyorum.
Ufuğa bakınca
Mucizeni görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Kuşlara bakıyorum.
O kanatlardaki
Özgürlüğünü görüyorum çünkü.
Ve aşkım, seni her özlediğimde,
Adında isyan ediyorum.
Seni özlemek istemiyorum ben,
Ben seni yaşamak istiyorum,
Seni her özlediğimde
Sana bakmak istiyorum.
Ve seni sende görmek sadece.

Behçet Necatigil

Seni Bende Unuttun

Bir akşamüstü bir rüzgâr yapıştı belime, içtik beraber.
Sarhoşluk daha çok acıtır dedi, gözleri yaşararak.
Önce inanmadım.
Sonra kudurdu, kudurdu.
Başım döndü, bağırdım..

Sen, giderken gülüm izlerini silmeyi unuttun.
Sen, giderken bitanem, bende bıraktıklarını almayı unuttun.
Sen, giderken aşkım, sen hâlâ bendeydin.

Çalan bir müzik parçasının sözlerinde unuttun kendini.
Bir ağustos akşamında unuttun beni ve seni.
Süzülen damlaların sıcaklığında,
Sensiz bir gecenin sabahındaki hıçkırıklarda unuttun seni.
Terasda içilen bir bardak çayda ya da bir bardak birada unuttun.

Bir mangal ateşinin sonrasında, yanmış közlerde unuttun.
Beyoğlu'nun o güzel sokaklarında,
O ıssız kalabalıkda unuttun kendini.
Söylenen yalanlarda, 'iyi ki varsın'larda unuttun seni ve beni.
Geceleri baktığımız o yıldızlarda unuttun bizi.

Bir daha birlikde çıkamayacağımız Yeniköydeki çay bahcesinde,
Papatya'da unuttun bizi.
Adını bir türlü koyamadığın gelecekdeki güzel günlerimizde unuttun.
Beraber yakılan sigaralarda unuttun bizi.
Sen giderken birtanem,
Seni bende unuttun!

Hidayet Erdem

Mavi Mavi Sevdim Seni

Bir tek şeyi unutma !
Seni sevdim ben.
Kalbim şimdi bir sokak çocuğu
Kelebekleri göç etti gönlümün
Issızlaştı hayat sanki
Sanki, sabahı eksik şiirlerimin.
Sanki, gecesi hep kanayan bir yara
Ve sanki, artık hep kanayacak...
Ağlanacak bir aşkın kıyısına vurduysa gözlerim
Çare yok, ağlayacak.

Bir tek şeyi unutma !
Seni sevdim ben.
Kapıları kendime ben açamadım
Ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni
Düşünüyorum da sen gideli ne çok yalnızım...
Sarmaşık aşkın sarısında kaldım, sarılamadım.
Savunamadım seni kimselere
Anlatamadım seni kimselere
Kimsesiz kaldım,
En çok da sensiz...

Bir tek şeyi unutma !
Seni sevdim ben.
Sana uyumak,
Sana uyanmaktı hayat.
Sıratını geçtim yaşarken korkmadan
Korkumu geçtim cesaretle, ihanetle
Berduş bir yalan masumiyeti öptüm bile bile
Tek sen gitme diye
Sonbahar oldum yaprak yaprak
Ağaç oldum köklerimi unutarak
Tesellisiz bir geceye fırlatıldım
Kalbimi dar kafese kapatarak
İçimdeki bir kanarya
Hiç susmadan ağlayacak

Bir tek şeyi unutma !
Seni sevdim ben.
Yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak
Seni sevdiğimi bağırdım mehtabına
Beyazında akladım bulutunun
Mavi mavi sevdim seni içim kan ağlayarak

Bir tek şeyi unutma !
Seni sevdim ben.
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?

Bir tek şeyi unutma !
Seni sevdim ben
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak...

Naşide Göktürk

Çerkez Tavuğu

29 Mart 2009 Pazar

Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

Özdemir Asaf

Yaşanacak Onca Şey Varken

Özlerdim seni için için
Hayalimde hep sendin
Zehir gibi düşler sokağında
Damarımda dolaşan sendin
Lakin bir de o hırçın mavi gözlerin
O sarı saçların nihayet sözlerin
Eski bir dost gibiydin
Güneşin battığı yerde
Mesafelerdi belki de bizi yıldıran
Yaşanacak onca şey varken

Sahilde buluşurduk seninle
Fırtınalar kopardı yüreğimde
Eski değildi hatırla daha dün gibi
Bir film şeridi gibi herşey gözlerimde
Nihayet gidecektim uzaklara vakti gelince
Bir şiir tadında yaşandı ve bitti
İçimde artık ne yangınlar ne depremler olacaktı
Yaşanacak onca şey varken....

Ali Hakan Düz

Öylesine Sevmiştim

Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim,
Onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin
Yıldızları da alsana yanına gökyüzünden
Sevdiğimiz şarkıları da
Pencereme konan yusufcukları da
Bana karanlığı bırak
Beni bırak, beni böyle bırak
Böyle ansızın, böyle yakışıksız
Böyle anlamsız, böyle dağınık
Öyle kapıda susuşun
Öyle sarsak, öyle serkeş,
Öyle çerkeş duruşun
Koy beni sensizliğe
Ve otursun içime kül gibi kor yangının.

Şimdi gidiyorsun, git
Hadi git
Hepsi hepsi bir sevda benimkisi, al da git
Hadi kanatma
Hadi yıkma
Hadi dokunma
Zaten ben seni öylesine sevmiştim

Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim,
Onlarda gitsin.
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anılar da gitsin

İbrahim Sadri

Seninle

Ben martıların martı olduğunu seninle biliyorum
Kuşların uçtuğunu, denizlerin dalgalandığını
Mehtabın sularda tatlı tatlı yıkanabildiğini
Seninle biliyorum yosunların kokusunu
Islak taşların pırıltılarını seninle tanıyorum
Sensiz ne kadar cahil olduğumu söyleyemem
Utanıyorum !

Sensiz kuru bir tatsızlık ekmeğim aşım
Dalgaların yaladığı yosunlu taşların
Sesleri bile sen değil kuşların
Işık; ışık değil
Karanlık; karanlık değil
Deniz; deniz değil
Orman; orman değil
Ne kelebekler benziyor kelebeğe
Ne güllere gül.

Havayı seninle
Suyu seninle tanıdım.
Ormanı, denizi, kalemi seninle.
Yazıyı, sözü seninle tanıdım.
Sabahların, sabah olduğunu
Akşamın, akşam koktuğunu
Kışın kış, baharın bahar olduğunu
Seninle anladım.

Sensiz, neyin ne olduğunu sandımsa,
Yanıldım.


İsmet Barlıoğlu

Yasak Sevda

Dudağımda yasak bir gülüşün tadı kaldı.
Köşe başları tutulmuş umudumla sevdim seni
Onca hüznüm haps'olmuşken yalnızlığa
Firari gülüşümle koştum sana.

Yasaklamak yasaktır benim kitabımda
Ya tanrıları tutup atarım meclisimden
Ya da melekleri kovarım kamamımdan
Yoktur ortası.

Gülüşler inadına bir tebessümdür
İsyan mavzerinde
Ne bir kurşun vardır boşlukta
Ne bir ölüm vardır son nefeste

Ölüm insandan kendisini alıyor sevdiğim
Canı değil...
Ölüm yaşadıklarımızı alıyor sevdiğim
Yaşayamadıklarımızı değil...
Sen benim yaşayamadığımsın...

Dudağımda yasak bir gülüşün tadı kaldı,
Varsın onu da müebbet düşlerime taşıyayım.
Tutsaklığımın haps'olduğu esaretimle sevdim seni...

Başka insanların şafağında aydınlanıyor yüreğim
Emanet tesellidir koynumda sakladıklarım
Ve baştan aşağıya kaskatı kesilmiş
Üşümedir şiirlerim...
Cümleler aynı cümle
Dizeler aynı dize ama iklimler farklı...

Dudağımda yasak bir gülüşün tadı kaldı
Hangi aynaya baksam
Aynı köşe başı telaşlarının gölgesi silik yansıması
Sicili yalnızlığa yazılı
Yasaklığımla seviyorum seni

Yusuf Bektaşoğlu

Kasabanın Yenisi

Jonas Elmer’in yönettiği ve Renee Zellweger, Harry Connick Jr, Siobhan Fallon ile J. K. Simmons’un oynadığı Kasabanın Yenisi (New in Town), 27 Mart 2009’da UIP Filmcilik dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Lucy Hill işine tutkuyla bağlı bir iş kadınıdır. Geçici görevle Minnesota’ya gönderilince hayatı alt üst olur. Fabrikada yapmaya çalıştığı değişiklikler sonucunda çok sayıda işçi çıkaracağı korkusuyla tüm çalışanlar isyan halindedir. Sendika temsilcisi Ted işten çıkarılmalara karşıdır. Meydana gelen komik bir kaza sonucunda fabrika çalışanları da Lucy’ye sıcak davranmaya başlarlar.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

Hayat Var

Reha Erdem’in yönettiği ve Elit İşcan, Erdal Beşikçioğlu, Levend Yılmaz ile Banu Fotocan’ın oynadığı Hayat Var, 27 Mart 2009’da Tiglon Film dağıtımıyla Atlantik Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Hayat, babası ve yatalak dedesi ile birlikte, İstanbul Boğazı'na açılan bir dere ağzındaki ahşap bir evde yaşamaktadır. Babası ailenin hayatta kalmasını sağlamak için küçük teknesiyle bu sularda balıkçılık yaparken, bir taraftan da birtakım yasadışı işlere girip çıkar. Hayat bu zorlu, sert ve acımasız dünyaya doğmuştur ama yaşama sıkı sıkıya sarılır. Dünyadaki adaletsizliklere karşı cesaretini, dayanıklılığını ve umudunu yitirmez.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman
IMDb

Gölge

Mehmet Güreli’nin yönettiği ve Görkem Yeltan, Kaan Çakır, Serkan Ercan ile Memet Ali Alabora’nın oynadığı Gölge, 20 Mart 2009'da Özen Film dağıtımıyla Lup Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Peyami Safa’nın Selma ve Gölgesi adlı romanından uyarlanmış, bizim coğrafyamızda, bizden yola çıkılarak hazırlanmış, enfes kurgusuyla göz dolduran, düşündürüp heyecanlandıran bir hikâye. Gizemli bir kadının plânlarını gizlice uygulamasını ustaca anlatan, aynı zamanda da iki yakın erkek arkadaşın nasıl olup da birbirini yok edecek birer canavara dönüştüğünü gösteren bir yapıt.
Basın Bülteni
Fotoğraflar
Web Sitesi
Fragman

28 Mart 2009 Cumartesi

Havuçlu Tarçınlı Kek (Issız Adam'ın Keki)















Malzemeler:
4 Yumurta
1 Su bardağı sıvıyağ
2 Su bardağı şeker
1 Su bardağı iri dövülmüş ceviz
4-5 Adet havuç rendesi (yaklaşık 2 su bardağı )
3 Su bardağı un
1 Paket kabartma tozu
1 Paket vanilya
2 Silme tatlı kaşığı tarçın
Yapılışı:
Yumurtaları ve şekeri mikserde beyazlaşıp köpürene kadar çırpalım.
Sıvıyağı ilave edelim. Elenmiş un, vanilya, kabartma tozu ve tarçını ekleyip karıştıralım.
En son havuç ve cevizi de ilave edelim.
Yağlanmış kalıba boşalttığımız keki 190 dereceye ayarlanmış fırında pişirelim.

Bostana

Börülce Pilaki

Beyaz Peynirli Patlıcan Salatası

Bat

Barbunya Pilaki

Babagannuş

Asma Yaprağında Sardalye

Avukma

Arnavut Ciğeri

Antep Salatası

Seyahat Bavulu

Smokin

Gömlek

Ayakkabı

Yazarsın Ama Söyleyemezsin Bilirim

Yüzümü suskunlukla yıkadığım bir zamandı yüreğimi pusuya düşüren yalnızlık. Bir mermi vızıltısı gibi gün biterdi, başlamadan tükenip giderdi aşk’a zamansızlık. Yağmurlu bir sabahın ağırlığında kurgu teorilerine saplanan masum uyanışlar kaplardı havayı. Ve özlem ne anlaşılmaz kalırdı bakamadığım aynaların avuçlarında.

Kendimden habersiz bir sevda türküsü sarardı duygularımı. Yalnızlık hep böyle acıtır mı be sevdiğim, kanatır mı içten içe suskunluklarımı. Seher yelinde hayal kovalardım,şiirlerden tutardım ellerini. Ya o gözlerin yok mu,kömür karası, benliğimin hiç durmadan kanayan yarası. Nasıl vazgeçebilirim senden. Nasıl terkedilirim sevdaya düşüren sözlerinden.. Yazarsın ama söyleyemezsin bilirim.

Ağıt yakılan diyarlarda sana hasret büyütür yüreğim. Asmışım kendimi bembeyaz bir bulutun sessizliğine. Gökyüzü gecelerime hançerli sevdiğim. Nasılda özlerim seni bir bilsen, nasıl da ağlamak gelir şimdi içimden.
Yıldızlar çizerim bomboş kağıtlara, belki bir hüzün tadında yağmurlara karışırım. Alışırım belki sevdiğim, belki de toprak olur renginde sonbahara seni getiren mevsimlerle yarışırım. Alışırım dedim ya sensizliğe,inan ki çok zor. Her masala bir kahraman gerekir diye düşünürüm. Aşk’ın kahramanı olur mu sevdiğim.

Yerde gökyüzü, dolunayda çığlık atan bir geceydi kendime ezberlettiğim. Olmayınca olan, hiçbirşeyde neye yarar, kendime kalan herşey. Anlamsız değil mi..Hayat gibi, sanki bir anda doğupta sevdaya bir anda çekip gidecek gibi kanadı kırık kuşların çektiği acılarıyla. Sesimi duyan olmaz ki, yalnızlığı okuyan her şiir kendi sessizliğinde dün kalıyor. Kesif bir zaman bırakılıyor içime aşkın tılsımı. Bazen seni seviyorum demek bile bana yetmiyor.

Bu coğrafyada tutunduğum her geceyi suskunluk sayacağım, ben şair değilim belki ,belkide ben hiç adam olmayacağım. Yazmayacağım okumayacağım belkide ama sevdiğim zamanı keman tınısında anlatan bir aşk var yüreğimde. Sensiz yapamayacağım. Nehirleri izliyorum, ne ben uyuyabiliyorum artık ,nede düşlerime çentik atan saatler. Geçip gidiyorum karabasanlar baskısı gecelerimin tam orta yerinden. Bir ömürde tüketiyorum siyahın anlamını. Gözlerinin gözlerime her bakışında donup kalıyorum. Bu ben miyim diyorum kendime. Aynalar cevap vermiyor sevdiğim. Ben her gün daha çok sendeki aşk oluyorum. Beni düşündüğünü biliyorum. Ben de düşünüyorum. Düşündükçe gerçek bir aşkı yaşıyorum. Daha ne olsun sevdiğim.
Rengarenk kitapları diziyorum odamın geometrik desenli halısının üzerine.

Kapıları kapatıyorum. Pencereleri açıyorum gökyüzüme. Seni çağırıyorum. Ben yaşadığım her zamana senin için parmak izi bırakıyorum. Bu sevda kendi çıplaklığından türevini alıyor yalnızlığımın. Uzatıyorum ellerimi. Sen tuttuğun anda ben yalnızlığımda kayboluyorum.
Gülüyorum, güldükçe bir bilsen nasılda çocuklar gibi seviniyorum. Düşün diyorsun ya bana düşünüyorum bir sessizliği kalıyor geriye caddelerimin, ağaçların yaprakları Eylül. Nedensiz bir heyecan kaplıyor içimi. Sabaha bulutlarla yanına geliyorum. Beni kabul eder misin?

Birkan Aslan

Beni Unutma

Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma
Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma..

Ümit Yaşar Oğuzcan

Ben Sevgiyim

Beni bir mevsime benzetmek istersen eğer;
Sonbaharım...
Kimi zaman köşeden gülümseyen bir güneş olurum
Kimi zaman döne döne düşen bir yaprak.
Kimi gün usul usul yağan bir yağmur olurum,
Kimi gün deli deli savuran bir rüzgar.
BEN SONBAHARIM...
Beni bir çiceğe benzetmek istersen eğer;
Çiğdemim...
Sapsarı rengiyle içini ısıtan,
Koparmak istersen ellerini kanatan,
Erişemeyeceğin kadar derinde
Korkacağın kadar narin.
BEN ÇİĞDEMİM...
Beni bir renge benzetmek istersen eğer;
Griyim...
Ne beyaz kadar saf, berrak ve katkısız,
Ne siyah kadar net, kasvetli ve asil,
Tam ikisinin ortası.
BEN GRİYİM...
Beni bir kavrama benzetmek istersen eğer;
Sevgiyim...
Bir bebeğin gülüşü kadar içten,
Güneşin doğusu kadar sabit,
Gecenin rengi kadar etkileyici,
Yaşam kadar gerçek.
BEN SEVGIYIM...

Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken

akşamın acı su karanlığı içinden
soğuk kadife teması yalnızlığın
şuh bir kahkaha balkonun birinden
gizli işareti midir bir başlangıcın

sevmek için geç ölmek için erken

başbaşa çay elele yürümek derken
boğaz vapurları mı iskele sancak
telefonda kaybolmak sesini beklerken
insan insanı yeniler doğrudur ancak

sevmek için geç ölmek için erken

içimdeki gökkuşağı besbelli neden
bulutların içinden kuşlar yağıyor
bir şiire başlarsın birini bitirmeden
hiç kimse gözlerine inanamıyor

sevmek için geç ölmek için erken

sevmek sevildiğini bile farketmeden
yaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi
sevmek zehir zemberek ve yürekten
gecikerek de olsa vuruşur gibi

sevmek için geç ölmek için erken

Atilla İlhan

Aşk ve Sevgi Arasındaki Fark

AŞK bir yıl sürer
SEVGİ bir ömür

AŞK gözünde büyütür
SEVGİ razı olur

AŞK aldatır
SEVGİ ikna eder

AŞK (aşık) kıskanır
SEVGİ (sevgili) güvenir

AŞK seni de onu da ikiye böler
SEVGİ ikinizi bir eder

AŞK zehir gibidir
SEVGİ ilaç

AŞK ay gibidir hep bir karanlık yüzü var senden gizlenen
SEVGİ güneş gibidir hep sana bakar içini ısıtır

AŞK gider (isteyince)
SEVGİ kalır (isteyerek)

AŞK çeker, ezer, cesaret kırar
SEVGİ iter, teşvik eder, yüreklendirir.

AŞK ise; o senin için hedeftir
SEVGİ ise; ikiniz de aynı hedefe koşan oklarsınız.

Müsait Olunca Beni Sever misin?

İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:
"Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?"
"Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum."
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.
Herşey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda... Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.
Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
"Sana yardım edeyim mi ?" dedi, en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:
"Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten."
Yorgunluk nasıl bir şeydi ? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır :
"Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni.." diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
"Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor."
"Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum."
Bu kelimeden nefret ediyordu.'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....
Anneciğim sen yorulma, diye...
"Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz."
"Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Bende oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?"
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
"Mum da yok! " diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavşan kafası yaptı.
''Bak deli tavşan'' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça
kanepeden aşağı sarktı. Sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı. Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu. Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşcasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
"İşin bitince beni sever misin anne?" dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.
Lütfen sevgimizi yarınlara ertelemeyelim. Hayat telaşına kaptırıp kendimizi, sevdiklerimizi ihmal etmeyelim.
Unutmayalım ki, yaşamın en güzel yanı sevgidir.
Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir.

Sen Kal Ben Giderim Sevgili

Sırf mutlu olman için,
Mutsuzluğu seçtiysem...
Acılar sen gibi
Kabulüm sevgili...
Kır arta kalan yüreğimin
Son penceresini
Mutluluğuna faydası olacaksa...
Sen kal ben giderim sevgili....
Parmakların
Dokunmayacaksa sonuçta
Hüzün dudaklarıma
Ve de göz yaşlarıma...
Cümle alem inanacaksa aşka
Bensiz mutluluğuna...
Şu kalan yürekte tebessüm olacaksa
Gönül tahtına....
Boş durma
Sök yerinden
Sen kal, ..
Ben giderim sevgili...

İsa Karatepe

Varlığımsın

Seninle sonsuzluğu keşfeden kaşifim,
Haritam gibisin,
Pusulam,
Bulduğum yeni dünyamsın...
Seninle aşkı keşfeden meftunum,
Yüreğim gibisin,
Canım,
Tenimin içinde kanımsın...
Seninle yaşamı öğrenen bebeğim,
Rüyam gibisin,
Tebessümüm,
Gözümün içinde varlığımsın...

İsa Karatepe

27 Mart 2009 Cuma

Kaplumbağalar

Kaplumbağaların yaşadığı bir köyde susuzluk sorunu ortaya çıkmış.
Kaplumbağalar biraraya toplanmış ve çözüm aramaya başlamışlar.
Köyün en yaşlı ve en bilge kaplumbağası çıkmış ve bağırmış;
-Şu dağın arkasındaaa bir göl vaar. Bunun üzerine köyün en genç 2 kaplumbağası su getirmek için seçilmiş.
25 yıl sonra bu iki kaplumbağa dağı aşmış ve göle varmışlar.Maalesef ki göle vardıktan sonra jeton düşmüş;
"Ya biz kap almayı unuttuk!! Napcaz şimdi ? "
"Sen git.. Ben burda beklicem biri gelip içmesin diye" diğeri: "Yok sen içersin gölü. Ben gitmem sen git."
"Yaa arkadaşım vallahi billahi içmicem..burda bekliyorum hadii " demiş.. Bunun üzerine 2. kaplumbağa "iyi tamam gidiyorum" diyerek oradan ayrılmış.
1.Kaplumbağa beklemeye başlamış..30yıl, 50yıl, 60yıl en sonunda ;
"Yeter biraz daha beklersem ben ölücem. Hem zaten yaşlılar çoktan ölmüştür" diyerek boynunu göle uzatmış.
Tam o sırada çalılıklardan fırlamış 2. kaplumbağa;
"Bak böyle yaparsan gitmem "

Ramazan

Adamın biri yolda bir çocuk görmüş. Adını sormuş. Çocuk tam adını söylicekken "dur dur "demiş adam. Ben tahmin edeyim senin adını. Sen sadece baş harfini söyle. Çocuk "Y" demiş. Adam başlamış saymaya.
-Yunus
-Hayır
-Yakup
-Hayır
-Yusuf
-Hayır
...
Adam sinirlenmiş. Başlamış kız isimlerini saymaya.
-Yeliz
-Hayır
-Yeşim
-Hayır
...
En sonunda kızan adam.
-Ne ulan senin ismin! demiş.
Sonra çocuk.
-Yamazan

Banka Soygunu

Sarışın ile esmer de, köşeyi kolay dönmek için banka soymaya karar vermişler. Esmer bütün gece oturup plan yapmış.
Sabah masanın üzerine kağıtları sermiş, soygunu tüm ayrıntıları ile sarışına anlatmış:
"İyi anladın değil mi ?" diye de sormuş. "Burası küçük bir semt bankası. Bir tek güvenlik görevlisi var. İşi üç dakikada bitirirsin, ben seni arabada bekleyeceğim."
Binmişler arabaya, gitmişler bankaya. Esmer motoru çalışır tutarak direksiyonda beklerken, sarışın bankaya girmiş.
5 dk. geçmis. 10 dk. geçmis. 15 dk. geçmis.
Esmer korkmaya baslamış. Tam gaza basıp kaçmaya karar vermişken, bankanın kapısı büyük bir gümbürtüyle sonuna kadar açılmış.
Önde sarışın elinde bir ip. İpin ucuna kasa baglanmış, sürükleye sürükleye arabaya koşmaya çalışıyor.
Arkasından güvenlik görevlisi "DUR" diye bağırarak ateş ediyor. Ama koşamıyor çünkü pantolonu ve iç çamaşırı dizlerinden aşağıya inmiş.
Sarışın arabaya atlamış. Esmer gaza basmış ve öfkeyle seslenmiş:
- "Bir de bana planı tam anladığını söylemiştin !.. "
- "Anladim tabii..."
- "Ben sana GÜVENLİK GÖREVLİSİNİ BAĞLA, KASAYI BOŞALT demistim gerzek"

Yaşadık

Ayyaş bir adam vaaz dinlemeye gitmiş. Hoca vaazında içki içmenin bütün kötülüklerini, zararlarını sayıp dökmüş, hatta içki içenlerin sırat köprüsünden geçerken boyunlarında dünyada içtikleri bütün içki şişelerinin asılı olacağını söylemiş.
Adam sormuş:
"Hocam, boyna asılan şişeler boş mu olacak dolumu?" Hoca, incecik köprüden dolu şişelerle geçilirken dengenin kolay sağlanamayacağını düşünerek:
"Elbette ki dolu olacak" diye yanıt vermiş.
"Hay ağzını öpeyim Hocam, desene ahrette de yaşadık!"

Ressam

İlkokul 5. sınıfta resim dersinde öğretmen
"Çocuklar konu serbest, hayvan resimleri çizin bakayım" dedi.
10 dakika sonra küçük Ahmet el kaldırdı. Öğretmen yanına geldi. Resim kağıdının üzerinde bir sinek duruyordu. Çocuğun bu sinekten şikayetçi olduğunu zanneden öğretmen eliyle sineği kovaladı ama hayvan hiç hareket etmedi. Biraz daha dikkatli bakınca da sineğin gerçek olmadığını fark etti. Bu bir sinek resmiydi. Öğretmen şaşkınlıkla sordu;
"Sen mi yaptın oğlum bu resmi? "
"Evet öğretmenim. "
"Peki bir de at resmi yap bakayım. "
Küçük Ahmet öyle bir at resmi çizdi ki, at, sanki kağıttan fırlayıp çıkacak. O kadar canlı. Şaşıran öğretmen:
"Yavrum beni hemen babana götür. Sen müthiş bir yeteneksin. Burada harcanmaman gerekir. Derhal güzel sanatlara transfer olman lazım. Babanla konuşmalıyım, " dedi.
Son dersten sonra Ahmet le beraber yola koyuldular. Dar bir patikadan bir gecekonduya geldiler. İçerde yatakta, dizlerini karnına çekmiş, üzerinde yorganı bir adam yatıyordu. Öğretmen konuşmaya başladı;
"Geçmiş olsun efendim. "
"Teşekkürler. "
"Ben oğlunuzun... "
"Allah kahretsin oğlumu. "
"Aman böyle söylemeyin, yaptığı resimler... "
"Onun yaptığı resimler yerin dibine batsın. "
"Ama beyefendi böyle yetenekli bir çocuğun... "
"Yeteneğine başlatmayın şimdi. "
"Peki ne oldu, niçin böyle kızgınsınız oğlunuza? "
"Neden olacak, dün gece eve biraz çakırkeyif geldim. Bu eşşoğlu sobanın üzerine çıplak kadın resmi çizmiş...."

Otomatik Lamba

Adam geç saatte zil zurna sarhoş eve geldi. Karısı uyuyordu. Tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra karısının yanına geldi ve kadını uyandırdı.
"Karıcığım, "
"Ne var ? "
"Sen ne mükemmel bir kadınsın be, bir tanesin. "
"Ne oldu gene? "
"Ne olacak tuvaletimize o otomatik lambayı ne zaman taktırdın ? Harika olmuş. "
"Ne diyorsun sen ne lambası? "
"Valla ne bileyim hayatım, tuvaletin kapısını açınca ışık yanıyor kapatınca sönüyor. "
Bu duyan kadın öfkeyle yerinden fırladı :
"Allah belanı versin pis sarhoş yine mi buzdolabına işedin !"

Hangi Gece

Düğün gecesi kayınpeder damatla dalga geçiyormuş:
"Bakalım demiş aslanlar gibi gerdeğe bu gece mi gireceksin yoksa fareler gibi ertesi geceyi mi bekleyeceksin?"
Damat sırıtarak cevap vermiş:
"Ben tilki gibiyimdir efendim, dün gece girdim ..."

Düşünce Tarzı

Sınıfta öğretmen sormuş:
"Dalda üç kuş var, birini vurdum kaç tane kalır?"
Çocuk cevaplamış:
"Hiç kalmaz öğretmenim."
"Olur mu oğlum, demiş öğretmen, 2 tane kalır."
" Olmaz öğretmenim, " demiş çocuk,
"Siz birini vurunca diğerleri aptal değil ya sesten ürküp kaçarlar..."
Öğretmen şaşırmış ve:
"Aferin oğlum, cevabın yanlış ama düşünce tarzını beğendim," demiş. Sonra çocuk, "Öğretmenim, ben de size bir şey sormak istiyorum. Karşıdan üç tane bayan geliyor, üçü de dondurma yiyor, ama biri yalayarak, biri ısırarak, diğeri de emerek yiyor dondurmayı. Sizce bunlardan hangisi evlidir?"
Öğretmen kızmış ama, cevap veremediğini dedirtmemek için belli etmemiş.
" Emerek yiyen evlidir, " demiş. Çocuk:
" Olur mu öğretmenim ne alakası var, parmağında yüzük olan evlidir" demiş.
" Ama düşünce tarzınızı beğendim."

26 Mart 2009 Perşembe

Nasıl Öderim

Bugün yalan dünya, yarın ahiret
Sen imdat etmezsen kime giderim.
Bu borcun altından kalkmak marifet,
Ben senin hakkını nasıl öderim?

Sayende karıldı bu aşkın harcı
Sabrınla örüldü kalesi burcu,
Gözümde büyüyor bir şükran borcu,
Ben senin hakkını nasıl öderim?

Ne hata, ne özür, ne kusur gördün,
Ne günah işlesem sen mazur gördün,
Yıllardır ne rahat ne huzur gördün
Ben senin hakkını nasıl öderim?

Nasıl yaramazdım, nasıl haşarı,
Bir gün evci idim, beş gün dışarı,
Ödülsüz kalır mı bunca başarı,
Ben senin hakkını nasıl öderim?

Bana bahar verdin, kendin kışladın,
Ben azar bekledim sen alkışladın,
Ben ceza bekledim sen bağışladın,
Ben senin hakkını nasıl öderim?

Ne yalan söylesem sen gülüp geçtin,
Ne günah işlesem sen silip geçtin,
Ne kadar yenilsem sen galip seçtin,
Ben senin hakkını nasıl öderim?

Sen nöbet beklerken viranelerde,
Ben efkar dağıttım meyhanelerde,
Ömrüm de tükendi bahanelerle,
Ben senin hakkını nasıl öderim?

Cemal Safi

Ya Evde Yoksan

Aşkınla ne garip hallere düştüm
Herşeyim tamam da bir sendin noksan
Yağmur yaş demeden yollara düştüm
İçim ürperiyor, ya evde yoksan

Elbisem gündelik, pabucum delik
Haberin olsa da sobayı yaksan
Yağmur iliğime geçti üstelik
İçim ürperiyor, ya evde yoksan

Sarhoşsan kapını çaldığım anda
Saç baş darmadağın, açık saçıksa
Bir de ufak rakı varsa masanda
İçim ürperiyor, ya evde yoksan

Sabahlara kadar içsek sevişsek
Ne ben işe gitsem, ne sen ayılsan
Derin bir uykunun dibine düşsek
İçim ürperiyor, ya evde yoksan

Ne kadar üşüdüm nasıl acıktım
İlk önce sıcacık banyoya soksan
Sanırsın şu anda denizden çıktım
İçim ürperiyor, ya evde yoksan

Yanlış mı aklımda kalmış acaba?
Muhabbet sokağı numara doksan
Boşa mı gidecek bu kadar çaba
İçim ürperiyor, ya evde yoksan

Ya yolu kaybettim, ya ben kayboldum
Ne olur bir yerden karşıma çıksan
Tepeden tırnağa sırılsıklam oldum
İçim ürperiyor, ya evde yoksan

Cemal Safi

25 Mart 2009 Çarşamba

Yalnızlık Üzerine ve Herkese Dair

Kapıyı anahtarla açmayı sevmiyorum!
Zili çalmalıyım ve sen açmalısın.
Hoşgeldin canım diye boynuma sarılmalısın.
Uzun uzun öpüşmeliyiz kapı aralığında.
El ele içeri yürümeliyiz.
En fazla üçü önemli 15 haberi sıralamalısın.
"Sular kesikti..Yemeği ocakta unutup yakmamış mıyım ?
Eskilerini eskiciye verdim" demelisin.
Mandal, leğen, bir de faraş almış olmalısın karşılığında.
Bir gündüz yayınında faydalı on şey öğrenmiş olmalısın;
Çıkmayan lekeleri çıkarmaya, şarap şişelerini kolay açıp,
Boş şişelere mum damlatıp dekor yapmaya bir dolu faydalı şey...
Ben : " Yaaa öyle mi olmuş ?" diyeceğin haberler vermeliyim.
Kızacağım birşeyler yapmalısın.
Ben, seni kızdıracak şeyler yapmış olmalıyım dışarıda..
Gözümden anlamalısın..
Anlamazdan gelmelisin...
Usulca utanmalı,
Anladığını anlamazdan gelmeliyim..
Anladığını anladığımı anlamamalısın..
Bu oyun sürüp gitmeli bir vakit.
Çay koymanı yine ben hatırlatmalıyım.
Radyo yine tuhaf şeyler çalan bir garip kanallara ayarlı..
Kül tablaları, çay bardakları yani, firar etmiş olmalı ortalıkta yine.
Gözlerinde güzellikten başka şey yokmuş gibi,
Sıkıntı yüklü bakışları görmemeliyim.
Sevgi herşeye yeter sanmalı,kederini anlamayacak kadar dangalaşmalıyım..
Ve birgün çekip gitmelisin evden..
Gitmenle anlamalıyım; bu ev sevdasız olana bol gelir..
Yürü yürü bitmez koridorlar....
Çay pişmez..
Yemek yenmez...
Sigaranın bile tadı kaçar bu evde...
Dışarıda itiş kakış kalabalıklarda yiter evin sahibi..
Kendini arar;
Bulamaz..
Merhabaların anlamı kalmadığından, kimselerle selamlaşamaz...
Bir şiiri anımsar:
"Düşmesin bizimle yola evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda ağır zincir gibi taşıyanlar
Çekilsin yolumuzdan kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar..."
Şiire de, şaire de, hayata da kızılır.
Kapının önüne gelinir..
Alışkanlık kapı çalınır..
Yalnızlık pusudadır içeride.
Duyar,
Açmaz kapıyı.
Sonra hatırlar,
Anahtarı çıkarırsın..
Aaaah, aaahh !
Kapıyı anahtarla açmayı sevmiyorum bee.
Yalnızlığını seviyorum..
Ben yalnız seni..
Çookk...
Ve çokkkk..
Ve çokkk seviyorumm....

Bolu 5

Bolu 4

Bolu 3

Bolu 2

Bolu 1

Spagetti

Patlıcan Ezmeli Kuskus

Özbek Pilavı

Yörük Mantısı

Tosun Paşa Pilavı

Süleymaniye Pilavı

Otlu Domatesli Pilav

Nohutlu Mantı

Maklube

Gül Mantı